Dergi

ATA YURDU KIRGIZİSTAN

KIRGIZISTAN, DÜNYADAKI 7 TÜRK DEVLETINDEN BIRIDIR VE HALKIN % 80’I MÜSLÜMAN’DIR. KIRGIZISTAN’IN %65’I DAĞLARLA KAPLIDIR, BU YÜZDEN BU ÜLKEYE “ORTA ASYA’NIN İSVIÇRE’SI” DE DENILIR. TANRIDAĞ (Çince TİAN-ŞYAN), PAMIR VE ALADAĞ MEŞHUR DAĞLARIDIR.

ALİMA GELDİBAYEVA

Ebû Hureyre (r.a.)’tan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte: “İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar; İslâm döneminde de İslâm’ı anlamak kaydıyla hayırlıdır.” buyrulmaktadır.1
Türkler, İslâm’a girmeden önce tek tanrı (Kök Tengri) inancına sahiptiler. Zulmetmeyen, cesur, büyüğe saygılı, anne babaya hürmet eden, aile mefhumuna önem veren bu güzîde topluluk, İslam’dan önce temiz olduğu gibi İslâm’dan sonra da dine hizmetleriyle tanınan asil bir millettir.
Bu asil milletin kaderinin rengi, 751 yılında Araplarla ilk defa karşılaştıkları Talas Savaşı’nda siyahtan beyaza dönmüştür. Bu savaşın akabinde İslâm’la tanışan bu millet, daha sonrasında dünyaya kıymetli madenler gibi insanlar kazandırmıştır. Buharî, Tirmîzî, Müslim, İmam Mâtûridî, Nakşibendî, Ahmet Yesevî, Yusuf Has Hâcib, Alparslan, İmam Serahsî gibi âlimler ve Hak dostları, Orta Asya’nın kıyamete kadar değer kaybetmeyecek olan madenleridir.
Talas şehri, Kırgızistan sınırları içindedir. Bu sebeple İslâm’ın Orta Asya’ya yayılması Kırgızistan topraklarından başlamıştır, diyebiliriz. -Atalarının gelecek nesillere yaptığı duaların bereketi olsa gerek- Kırgız halkı; bir dönem İslâm’dan uzak kalsalar da fıtratı bozulmamış, cömert, açık sözlü, İslâm’ a saygılı bir toplum olarak kalmıştır. Bu saygı, gündelik hayata da yansımıştır.
Ezan okunmaya başladığında herkes susar, o mekân sessizliğe bürünür. Kur’ân okunduğunu duydukları anda herkes işini bırakıp oturur ve okunması bitene kadar saygıyla Kur’ân dinlerler. Misafir geldiği zaman ev sahibi hemen “bata” verir, yani duâ eder. Yemekten duâsız kalkmazlar, her işe besmeleyle başlarlar.

Bin yıldan fazla İslâm’la yoğrulmuş bu bölge, -takdîr-i ilâhî- 1865 yılında Çarlık Rusya’sının Türk topraklarına saldırısıyla kısmen; komünist devrimin yapıldığı 1917 yılında da tamamen Rus hâkimiyeti altına girmiştir. 1991 yılına kadar bütün asimile yollarını kullanan Ruslar, İslâm’ı halkın kalbinden silmeye çalışmışlardır. Nice âlimler, fikir adamları, değerli insanlar, Rus baskısına direnen bütün düşünürler yok edilmiş ve halk zorla boyunduruk altına alınmıştır. Bunun en acı misâli, Bişkek şehrinde bulunan Ata Beyit’te (baba evi) görülmektedir.
1938 yılında 138 Kırgız âlim, politikacı, öğretmen, düşünür; Ruslar tarafından cezaevinden alınıp kurşuna dizilmiş, sonra da Taş Töbü köyündeki tuğla fırınında yakılıp kerpiç fabrikasına gömülmüştür. Bunlara şahit olan fabrikanın bekçisi bütün olanları kızına anlatmış; hatta cenazelerin gömüldüğü gece oradan ışıkların yükseldiğini gördüğünü söylemiştir.
Bekçinin kızı, babasının 1973’te vefat etmeden önce kendisine verdiği sırrı öldürülme korkusuyla kimseye söyleyememiş; 1991 yılında Kırgızistan’ın bağımsızlığa kavuşmasıyla yetkililere haber vermiştir. 138 kişinin kemikleri ile defter ve ayakkabı gibi şahsî eşyalar, eski kerpiç fabrikasında gömüldükleri yerden çıkarılıp 100 metre ilerideki “Ata Beyit” adı verilen yere defnedilmiştir.

KIRGIZİSTAN’I TANIYALIM

Kırgızistan, dünyadaki 7 Türk devletinden biridir ve halkın % 80’i Müslüman’dır. Kırgızistan’ın %65 i dağlarla kaplıdır, bu yüzden bu ülkeye “Orta Asya’nın İsviçre’si” de denilir. Tanrıdağı (Çince:TianŞyan), Pamir ve Aladağ meşhur dağlarıdır.
Celalabat bölgesine bağlı Aslanbâb şehrinde, dünyanın en büyük ve insan eli değmeden yetişen ceviz ormanları bulunur. “Kızıl Kitap”2 isimli kitapta da ismi geçen “Aygül Gülü”, Batken şehrinin dağ eteklerinde yetişen ve dünyada nadir bulunan bir çiçek türüdür. Kırgızistan’a geldiğinizde mutlaka görmelisiniz. Kırgızistan, İslâm’ın Orta Asya’daki ilk beşiğidir. Bu yüzden orada çok eski İslâmî eserlere rastlanabilir. Târihî İpek Yolu üzerinde bulunan Tokmok ve Özgen şehirlerinde9. yüzyılda yapılmış olan ve Karahanlılar zamanından günümüze kadar gelen ayrı ayrı iki minare vardır. Hem minare görevi görmüş hem askerî kule olarak kullanılmış hem de geceleri içinde ateş yakılmış ve böylece kervanlara fener işlevi görerek kılavuzluk yapmış olan bu minarelere “Burana” (minare) adı verilmiştir.

KIRGIZ KÜLTÜRÜ

BOZ ÜY


Yüzyıllar boyunca göçebe yaşayan Kırgızlar için Boz Üy (Kırgız çadırı) çok önemlidir. Kırgızlar yerleşik hayata geçtikten sonra da önemini kaybetmeyen Boz Üy, hâlâ yaylalarda turistik olarak kullanılmaktadır. Bu çadır, içinin ve dışının tasarımıyla Kırgız geleneklerini ve el sanatlarını dünyaya tanıtan bir mirastır.

• ELEÇEK

Kırgız kadınlarının tarih boyunca başlarına taktıkları, doğumda kundak ölümde kefen olarak kullandıkları; uzunluğu 30-50 metre arasında değişen ince bir kumaştan dolanarak takılan millî başörtüdür. Etrafını değişik taş ve süslerle süsleyerek takarlar. Bir Kırgız kadını, bu örtüyü gelin olduktan sonra takmaya başlar veölene kadar yaz-kış kullanır.

KIRGIZ YEMEKLERİ

Orta Asya’da misafir, “tanrı misafiri” olarak karşılanır. Bu sebeple çok değer verilir. Yemek yemeden asla evden ayrılmasına razı olunmaz. İçeri girmeden, kapıdan uğrasa bile hemen kaymakla ekmek ikram edilir. Bu ikramı reddetmek ayıp sayılır. Gelen misafire ikram etmek için mutlaka koyun kesilir. Eti pişirilir ve misafire sunulur. Misafir yiyebildiğini yer, yiyemediği “Onun nasibidir.” diye paketlenerek giderken yanında götürmesi için kendisine takdîm edilir.
Orta Asya yemekleri denince akla ilk gelen yemek, pilavdır.
“Beş parmak” adlı yemek ise et ve hamurun birleşmesiyle yapılan çok lezzetli bir yemektir ve çok meşhurdur. Bu yemek, at eti kullanılarak yapılan yemeklerin en makbul olanıdır. At sütünden yapılan bir içecek olan kımız ise en meşhur içecekleridir.
Kırgız sofrasında masada ikram koyulmamış boş yer kalması, misafire saygısızlık olarak kabul edilir. Bundan dolayı evvela bolca ekmek masaya yerleştirilir. Yanına, “boğursak” denilen kızartılmış hamur konulur. Çerez, meyve, tatlı, reçel ve başka yiyecekler masaya konarak masanın dolu olması sağlanır.

KIRGIZİSTAN’DA BÂTIL İNANÇLAR

Türklerin İslâm’dan önceki dinleri olan “Gök Tengri” dini 1990 yılından sonra tekrar gündeme geldi. Özellikle son 5-6 yıldır “Tengrizm” adı altında taraftar toplamaya başladı. İslamî bilgisi eksik insanlar bu akıma çabuk kapılmaktadır.
Türbelere, ağaçlara bir şeyler bağlayarak dilek dilemek çok yaygın bir âdettir.
Cenazede uygulanan bazı âdetler dikkat çekicidir. Bir evde cenaze olunca hemen evin bahçesine Kırgız çadırı kurulur, cenaze bu çadırın içine yatırılır ve üç gün orada kalır. Üçüncü gün at eti kesilir ve cenaze defnedilir. At eti pişirilip cenazeye gelenlere ikram edilir. Bu âdetin uygulanması, son dönemde müftülük tarafından kaldırılmıştır. Artık cenazeler bekletilmeden defnedilmektedir.
Bâtıl inançlar, halkın İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmesiyle birlikte son dönemlerde azalma göstermiştir. 2016 yılında Oş şehrinde bulunan Süleyman Dağı’na çıktığımızda dağın her yerinde, bezler, yakılmış mumlar, dilek dilenerek bırakılmış paralar olduğunu görmüştük. 2019 yılında dağa tekrar çıktık. Bütün bu hurafe alâmetlerinin hepsi müftülük tarafından kaldırılmıştı. Halk da artık bilinçlendiği için müftülüğün bu uygulamalarına tepki göstermiyor.

KIRGIZİSTAN’IN MÜHİM ŞAHSİYETLERİ

İslâm, Kırgızistan’da tasavvuf yoluyla yayılmıştır. Sirâceddîn Ali bin Osman el-Uşî; hicrî VI. asırda kelâm, fıkıh ve hadis dallarında eser veren, Orta Asya’nın önemli âlimlerinden birisidir.
Büyük bir fıkıh âlimi olan İmam Serahsî Hazretleri, Hanefî fıkhının en temel fıkıh eseri olan Mebsût’un bir kısmını bir kuyuda, bir kısmını da hapishanede yazmıştır. “İmamların Güneşi” adıyla anılan Serahsî, 483 h./1090 m. senesinde Özgen’de vefat etti, mezarı da orda bulunmaktadır.
Büyük âlim, düşünür ve şâir Yusuf Balasagun (Yusuf Has Hâcib), 1015 senesinde şimdiki Tokmok şehrinde yer alan Balasagun şehrinde doğmuştur. Yazmış olduğu “Kutadgu Bilig” kitabı tüm Türk dünyasında tanınan edebî ve öğretici bir eserdir.
Mahmûd ibn Huseyn ibn Muhammed el-Barskânî el-Kaşgârî (Kaşgarlı Mahmud), 11. asırda yetişmiş, ünlü dilbilimci ve tarihçidir. Mahmud Kaşgârî, Issık-Göl bölgesinin Barskoon şehrinde 1029-1038 aralarında doğdu. 1072-1077 senelerinde “Divân-ı Lûgâti’t-Türk” adlı eserini yazdı.

ALAY KRALİÇESİ KURMANCAN DATKA:

Alay-Oş bölgesinde yer alan Hokand bölgesininin hanı olan Alimbek Datka’nın hanımıdır. Bu hanım, kocasıyla birlikte İslâm’a büyük hizmetlerde bulunmuştur. 1862 yılında Alimhan Datka’nın suikaste kurban gitmesiyle onun yerine geçmiş ve Alay-Oş bölgesinin sultanı olmuştur. 1877 yılında bu bölgeye gelen Ruslarla savaşmış, sonra ihanete uğramış ve Ruslara esir düşmüştür. Esir düştüğünde Rusların çektiği fotoğrafta bir esir gibi değil dik duruşuyla bir ev sahibi gibi gözükmektedir. Daha sonra Kurmancan Datka, Ruslarlaanlaşma yapmıştır. Bu anlaşma neticesinde Alay Oş, 30 yıl boyunca özerk bölge ilan edilmiş ve böylece bölge halkı İslâm’ı rahat yaşamışlardır.
Onun Ruslar karşısında dik duruşunu ve halkı için evlâdını bile feda edişini şu olaydan anlıyoruz:
Suçsuz yere Ruslar tarafından idamına hükmedilen küçük oğlu Kamçıbek, idam sehpasında olduğu sırada, Kurmancan Datka, oğluna dünya gözüyle son kez bakar ve ona şu sözleri söyler: “Oğlum, dik dur! Metanetini kaybetme! Senin ecdâdından sıcak yatağında vefat eden kimse var mı? Sen şehit olarak gidiyorsun. Bu rütbe herkese nasip olmaz, unutma!”
Hayatı boyunca dik duran ve halkının menfaatini her zaman düşünen Kurmancan Datka, Kırgız halkı tarafından daima sevgi ve saygıyla anılmaktadır. Ülkede heykelleri dikilmiş, resmî paraların ve pulların üstüne basılmıştır. Mekânı cennet olsun.
Dipnotlar: 1) Buharî, Menâkıb 1; Müslim, Birr 160 2) Eski adı Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi bünyesindeki Marksizm-Leninizm Enstitüsü Merkez Parti Arşivinde yer alan ve Rusya Komünist Partisine sunulmuş olan resmî bir belgedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir