Dergi

“Azerbaycan’dan Anadolu’ya” İSLAM’A ADANMIŞ ÖMÜRLER

Dinimiz bir, dilimiz bir

Ayımız bir, yılımız bir

Aşkımız bir, yolumuz bir

Azerbaycan – Türkiye

AZERBAYCAN ŞEBNEMLERİ

Temelinde tevhîd tohumları bulunan, bu tohumlar yeşerip çiçeklendikçe İslâm’I yükseklere kaldıran, fakat Rus işgali ile üzerine toz çöken Azerbaycan; uzun yıllar sonunda bağımsızlığına kavuştu. Bu bağımsızlıkla beraber uyanışın ilk izleri, Şeki şehrinden başladı. Soğuk, karlı bir mevsimde Şeki’den Türkiye’ye gelen Selim Efendi, gönül dostlarına “Biz açız, siz toksunuz. Bu maddî bir açlık değil, mânen açız. Sizin en câhiliniz, bizim en âlimimizden daha bilgilidir. Ne olur gelin, halkımıza İslâm’ı öğretin! Biz yanıyoruz! Yetmiş sene komünizm bizi kavurdu!” dedi.

Başkenti: BAKÜ
Nüfus: 9 Milyon 923Bin
Konuşulan Diller: Azerbaycan Türkçesi
Dini: Azerbaycan seküler bir ülkedir. Resmi bir dinin olmadığı ülkenin büyük çoğunluğunu Şii Müslümanlar oluşturur. Ayrıca ülkede Rus nüfusun etkisiyle Ortodoks Hristiyan azınlık da yaşamaktadır.
Para Birimleri: Manat
Yüz Ölçümü: 86.600 km2
Konumu: Azerbaycan veya resmî adıyla Azerbaycan Cumhuriyeti, Batı Asya ile Doğu Avrupa’nın kesişim noktası olan Kafkasya’da yer alan bir ülkedir.

Bu yangın karşısında sessiz kalamayan gönüller, Selim Efendi’yle görüştükten kısa bir süre sonra, soğuk bir kış günü Bakü’ye sefer ettiler. Tam 28 yıl önce bir sevgi tohumu ekildi bu topraklara… Bu vesile ile Türkiye’den Azerbaycan’a gelmeye başlayan din muallimlerinin etrafında kısa zamanda büyük Kur’ân halkaları oluştu. Çok geçmeden bu yerlerde nur çehreli çocukların dilinden Kur’ân-ı Kerîm sadaları yükselmeye başladı arş-I âlâya. Gözü yaşlı ve ihtiyaç sahibi insanların umut yerine çevrildi

Hüdâyî Kapısı.

Vakıf kurucumuz der ki: “Biz bir ney gibiydik. Bir yerden bir nefes, bir bâd-ı sabâ geldi ve dünyanın birçok bölgesine yayıldı. Fakat o bereketli nefes nereden geldi, o tarafını bilemiyoruz. Oradan çorba alan bir kadının duâsı mıdır? Bir garibin duâsı mıdır? Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri’nin himmetleri midir? Bilinmez.”

Bugün samimî kalplerle atılan bu tohumlardan yüzlerce farklı güzellik zâhir oldu. Şeki’den yayılmaya başlayan bu nur, diğer rayonlarımıza da yansıdı.1 Fedakâr gönül erlerinin başlattığı ve bugün de devam eden bu hayırlı tebliğin neticesinde, uyuyan kalpler rikkate geldi, komünizmden kurtulan gönüller âb-ı hayat buldu.

Bu âb-ı hayatı Azerbaycan’a yaymak maksadıyla gelen Anadolu erlerinden Hâfız Kürşad Emin Yeter Ağabeyimiz, Azerbaycan’daki ilk Kur’ân hâdimlerindendir. Fedakâr hizmetleri ile halkın bağrına bastığı, “Aliâbâd’lı Mus’âb” lakabıyla tanınan Hâfız Kürşad Emin Yeter, hem hafızalarda hem gönüllerde müstesnâ bir yere kavuştu. Bu aziz hâfız, bir Kurban Bayramı arefesinde yine bir manevî sefere giderken trafik kazası geçirerek hayatını kaybetti. Şimdi bu şehidimizin Azerbaycan topraklarında hatıra bıraktığı bir mezar taşı var.

AZERBAYCAN’DAN ANADOLU’YA GÖNÜL ERLERİ

Geçmişten günümüze bu mübarek kardeşlik ve dostluk seferine vesile olan güzel insanlar, manevî mirasımız olarak her zaman duâ ile yâd edilir. Şems-i Tebrîzîler, Akşemseddinler, Seyyid Yahya Şirvânîler, Fuzûlîler, Nizâmîler, Hemze Nigârîler yetiştiren Azerbaycan; hem öz memleketine hem de dünyaya feyiz pınarlarını sundu ve peygamber sevgisini Azerbaycan’dan tüm dünyaya tanıttı.

Azerbaycan’ımızdan dünyaya huzur, feyiz ve maneviyat yayan mübarek gönül elçilerinden bir kısmını zikredelim.

Yahyâ Şirvânî Hazretleri’nin Türbesi

Peygamber yolunun hâdimlerinden biri Yahyâ Şirvânî Hazretleri’dir. Onun yetiştirdiği talebelerden iki yüze yakın hakîkat âşığı ondan aldıkları ilim ve irfânı, Somuncu Baba vasıtasıyla Anadolu’ya taşıdılar. Somuncu Baba’dan Hacı Bayram Velî Hazretleri’ne, Hacı Bayram Velî Hazretleri’nden Hüdâyî Hazretleri’ne uzanan manevî sefer böylece Azerbaycan’a geri döndü. Bu devridâim netîcesinde Anadolu erleri de bugünkü Azerbaycan’I yetiştirdi. Azerbaycan; 1992 yılının Ocak ayından bugüne, kolları minare gibi semâya yönelmiş, gönülleri Karabağ’a çevrilmiş, gözleri dolu dolu bakan masum ve mahzun talebelerin ümit dolu sığınağı, huzur mekânı hâline geldi.

Hamza Nigârî; Karabağ’ı irşâd eden, Azerbaycan’ın tekke ve tasavvuf edebiyatının en güzîde nümâyendesi² olan Nakşibendî tarikatini devam ettiren kâmil  bir mürşittir. Türkiye’nin Amasya şehrinde vefat eden Hamza Nigârî’nin hayatının çoğu Anadolu’da ve Azerbaycan’da geçmiştir. Kafkasya’da ve Anadolu’da semâ meclislerinde, Mevlevî ve Nakşîbendîlerin zikirlerinde, Mevlânâ’nın şiirlerinden sonra en çok Seyyid Nigârî’nin şiirleri okunmaktadır.

Fuzûlî

Allah ve Peygamber sevgisini asırlar öncesinden günümüze taşıyan büyüklerimizden biri de şâirlerin üstâdı Fuzûlî’dir. Fuzûlî’nin kalbinin eseri olan yanık terennümler, mısraları ile bugün de kalplerimize nakşolunmaktadır.

Hâk-i pâyine yetem der ömürlerdir muttasıl

Başını taştan taşa urup gezer avâre su

Peygamber aşığı şâirimiz, Su Kasîdesi isimli meşhur şiirinden alınan bu beyitte “Yâ Rasulallah! Senin mübarek toprağına kavuşmak için su, ömür boyunca hiç durmadan başını taştan taşa vura vura durmaksızın perişan gezer.” diyerek Rasûl aşkından duyduğu heyecanı, sadırlara ve günümüze taşımaktadır.

Bu müstesnâ şahsiyetler sadece birer misâldir. Medeniyetimizin peygamber âşıklarının sevgi nağmeleri, aradan yıllar, asırlar geçmesine rağmen kalplere sevgi tohumları ekerek Azerbaycan’da irşadlarına devam ediyorlar.

***

Azerbaycan’daki ilk Kur’an hadimlerinden Hâfız Kürşad Emin Yeter Ağabeyin kabri

Gönül verdiklerimizi evlerimizde ve ilim yuvalarımızda zâhiren ağırladığımız gibi aynı gökyüzünü paylaştığımız Azerbaycan toprakları da bu âşık gönüllerle bereketlenir. Soluduğumuz havanın her zerresini rûhaniyetleriyle doldurarak bizlere misli görülmemiş bir bahar mevsimi misâli, uzun süre hafızalarımızdan silinmeyecek anılar bırakırlar.

Yıllar önce ekilen tohumların hasretle yağmuru beklemesi gibi muhabbet tazelenmesinin en güzel misâlidir; kursumuzda Türkiye’den gelen misafirlerimizi, bu müstesnâ ilim yuvamızın mimarlarını ağırlamak… Görmeden duyulan bir muhabbet ile bu bekleyiş; ivazsız garazsız, hasbeten lillâh bir emeğin karşılığı olarak temâşâ edilen bir tabloya dönüşür.

Her gelişleriyle gönüllerimizde ayrı bir tazelik bırakan, bizleri Rasûlullah ( s.a.v.) Efendimiz’in iklîmine taşıyan, iç âlemimizde muhasebeye daldıran dostlarımızın olması, şükür vesilemizdir.

Bu güzel gülistanın gülleri, bahçıvanına her dâim minnettardır.

“Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rızâ isterler. Onların nişanları, yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki; bu, ekenlerin de hoşuna gider. Allah, böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.”                                                                                                                                                          

(Fetih Sûresi, 29)

Dipnotlar: 1) Rayon: Azerbaycan Türkçesine Rusça’dan girmiş bir kelime (район). Aslında Latince kökenli (regione). Halk dilinde ise rayon, Bakü dışına yani taşraya verilen addır. Çoğu Asya Türk Cumhuriyetlerinde de kullanılmaktadır.

2) nümâyende: temsilci Azerbaycan’daki ilk Kur’an hadimlerinden Hâfız Kürşad Emin Yeter Ağabeyin kabri

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir