BİR GÜN HER ŞEYİN ESKİSİ GİBİ VE DAHA İYİ OLACAĞINA, “ALTIN SAHİLİ” NİN GERÇEKTEN ALTIN GİBİ KIYMETLİ OLACAĞI GÜNLERE İNANARAK ÇALIŞIYORUZ VE ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ.
UBAYDA SALISU
Ganalıysan, Gana’da tüm yollar seni Akra sahillerine çıkarır. Lastik gıcırtılarının duyulduğu yolların hangisinden geçersen geç, taşa yazılmış kaderinin senin için yazdığı yere ulaşacaksın.
Biz ise bir yuvadan başka bir yuvaya, içimizi sarmış bir sevgiden geçmişte kaldığı için unutulan bir sevgiye doğru yola çıkmıştık.
***
Sınıf hocamız gözleri dolu dolu bize son birkaç söz söyledi. Ben, Fadila ve Rafia ona bakıyorduk ve o bizimle konuşurken bizim gözlerimiz de onunla konuşuyordu.
“…Nasıl hayatıma dokunduğunuzu ve beni bambaşka bir ben yaptığınızı asla anlayamazsınız.”
O gün sınıf hocamıza son kez sarılmak, onunla vedalaşmak bizim için çok zordu. Çünkü bu veda, bizim aile kabul ettiğimiz tüm bu güzelliklerden ayrılacağımız anlamına geliyordu: Türkiye’den ve Fasl-ı Bahar’dan.
Türkiye’den ülkemize döndüğümüzde taptaze bir ümit ve gayretle doluyduk. Türkiye’de öğrendiğimiz her şeyi başkalarına öğretmek, herkesle paylaşmak istiyorduk. Ama nerede, ne zaman ve nasıl başlayacağımızı bilmiyorduk. Memleketimize döndüğümüz sene bu hususta Allah bize yardım etti. Akra’da Human Development Association İnternational (Uluslararası İnsanî Gelişim Derneği) ismiyle kurulmuş olan kurum bize kapılarını açmıştı. Aynı zamanda daha önce Fasl-ı Bahar’dan mezun olmuş hanımların oluşturduğu ESRA grubu da Gana’nın kuzey kısmında bulunan Tamale’de güzel çalışmalar yapıyordu.
Sınıf hocamızın söyledikleri hâlâ kulaklarımızdaydı. O bize “Gana’nın incileri” demişti ve bizim İslamî ilimlerle Gana’yı aydınlatacağımızı söylemişti. Ben ve arkadaşlarım, hizmetin sorumluluğunu omuzlarımızda hissediyorduk. Hiçbir şey yapmadan oturmak bu şartlar altında bencillik demekti.
Ben ve Rafia, açtığımız kursa insanları çağırırken kapı kapı dolaştık. Hocalarımızın adımlarını takip ediyorduk ve attığımız her adım bize kendimizi daha canlı hissettiriyordu. Hanımlara İslamî içerikli seminerler sunmak, küçük kız çocuklarından liseli ve üniversiteli genç kızlara kadar geniş bir kesime fıkıh, siyer, hadis, ahlâk ve Kur’ân-ı Kerîm dersleri vermek için çalışmaya başladık. İlan için afişler hazırladık. Hafta içi olan derslere öğrenci bulmak zordu. Çünkü çoğu öğrenci hafta içi okula gittiği için kursa hafta sonu gelmeyi tercih ediyordu. Hafta içi kayıt olan az sayıda öğrenciye sıkı sıkı tutunduk ve onlar için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık.
Human Development Association İnternational (Uluslararası İnsanî Gelişim Derneği) Fasl-ı Bahar mezunu pek çok öğrenciyi, Gana’da –başkent olması sebebiyle özellikle Akra’da- bir araya getiriyordu. Hafta sonu danışmanlarımız ile hafta içi de kendi aramızda toplanıp açtığımız kurs daha iyiye nasıl gider diye istişare ediyorduk. Talebelerimizi devamlı kılacak, onlara hitap edebilecek ders notları hazırlamak için değerlendirme toplantıları yapıyorduk. Danışmanlarımızın önerileri ve Türkiye’de iken GEÇA’da aldığımız “Erken Çocukluk Eğitimi” ve Zerafet Kültür Merkezinde aldığımız REGEP (Rehber geliştirme programı) seminerleri, bu ilk ve zor aşamaları iyi ve kolay bir şekilde geçmemizi sağladı.
İslâm bayrağını Gana’da dalgalandıracağını düşündüğümüz bu kurumun bir parçası olmak çok hoş bir histi.
*
Bünyesinde çalışmalar yaptığımız Akra Furkan Camii ve Külliyesi amaçlarımız için tam bir merkez. Uzun minareleri ve Osmanlı tarzı mimarisiyle kalbimizde nostaljik bir his bırakıyor. Doğumhanesi, gasilhanesi, İmam-Hatip Okulu ve kütüphanesiyle bu külliye için “Batı Afrika’nın kaderini değiştirecek.” deniliyor. Gerçekten çok büyük bir nimet biz Ganalılar için.
Geçen Ramazan, Akra Furkan Camii’nde büyük bir iftar yemeği verildi. Kız kardeşimle beraber iftarın verildiği iç avluya girip hasırların üzerinde oturan arkadaşlarımıza katıldık. Hava çok sakindi, güneş yağmur bulutlarıyla örtülüydü. Yağmur çiselemeye başlayınca avludaki sandalye ve masalar caminin içine taşındı. Açık havada verilmesi planlanan iftarı şimdi caminin içinde bekliyorduk. Cuma ezanı hissi veren akşam ezanı tatlı tatlı okunmaya başladı. Herkes iftar için masalara yerleşti. Bir süre yer aradık ama ben ve kız kardeşim yer bulamadık. İftarı hazırlayanlar, bizi bir grup hanımın yanına oturttular. Fakat bu hanımlar onların yanına oturmamızdan hoşnut olmadılar ve bunu tavırlarıyla belli ettiler. Biz de onlara cevap vermeden sessizce camiden ayrıldık. Meğer bütün bunlar olurken öğrencilerimiz bizi izliyorlarmış. Hanımlara verdiğimiz sakin karşılık onları çok etkilemiş ve bir hoca arkadaşımıza olayı anlatıp “Hocalarımız bize sadece bir şeyler öğretmiyor, onlar aynı zamanda öğrettiklerini yaşamaya çalışıyorlar.” demişler. Bu, beni gerçekten çok etkiledi ve bana ümit dolu bir nefes ve güç kaynağı oldu.
İki yıllık yoğun ve tempolu İslamî bir eğitim ve öğrencilikten sonra öğretmenlik benim için çok farklı ve güzel bir deneyim oldu. Biz elimizden geldiğince genç zihinlere bir şeyler aktarmaya çalışıyorduk. Kimi zaman da onlar bize bir şeyler öğretiyordu.
*

Rafia’nın siyer hocası olduğu ilk günlerle ilgili bir hatırasını aktarmak istiyorum:
“Siyer hocası olarak ilk günlerim çok küçük adımlarla ilerlemek gibiydi, öğrencilerimle yeni tanışıyorduk. Sonraki günler ise çok keyifli, duygulu ve Fasl-ı Bahar Kursundan paylaştığımız anılarla dolu dolu geçiyordu. Çoğu öğrenci başlangıç seviyesindeydi ve ne öğrendiklerini anlamak için onlara zaman vermek gerekiyordu.
Bir gün -hiç unutmam-, kendisi de bir Fasl-ı Bahar Kur’ân Kursu mezunu olan Samira Hoca ile dersteydik. “Suffa: İlim ve İrfan Okulu” konulu dersimiz ilerledikçe “suffa” kelimesinin anlamından, onların Ashâb-ı Suffa olarak isimlendirilme sebeplerinden, hayat tarzlarından ve nasıl ilme susadıklarından bahsettik. Öğrenciler, suffa ehlinin Rasûlullah (s.a.v.)’e yakınlıklarını duyunca çok etkilendiler. En çok hadis rivayet eden sahabilerin onların arasından çıkması da bu birlikteliğin eseriydi.
Suffa ehlinin ihtiyaç sahibi olmalarına rağmen asla kimseden bir şey istemeyip kendi el emekleriyle geçindiklerini, kimi zaman açlığın verdiği takatsizlikten bayıldıklarını ve bu durumu fark eden Rasûlullah (s.a.v.)’in onlara duâ edip âhirette verilecek ecirlerle onları müjdelediğini anlattık.
Bunları talebelerimizin ilk defa duydukları yüzlerindeki şaşkın ifadeden belli oluyordu. Bu sırada içlerinden Firdevs isimli bir talebe heyecanla ayağa kalktı. Ashâb-ı Suffa’nın şu ana kadar örneğini hiç duymadığı çok değerli kişiler olduğunu belirterek dedi ki: “Bundan sonra artık ben de Ashâb-ı Suffa’danım.”
Sınıftan onların Ashâb-ı Suffa’nın değerini takdir edebilmiş olmalarından etkilenmiş olarak çıktım. Düşünsenize eğer Afrika’da her bir talebe Firdevs gibi Ashâb-ı Suffa’yı anlar, ilim heyecanında ve rıza hâlinde onlara tâbî olursa Afrika nasıl bambaşka bir kıta olur.
Her bir sahâbi, toplum için bir yıldız mesabesindedir. Muhakkak kendilerine tâbî olanları nice derecelere yükseltirler.
Kimi zaman bizim de yorulduğumuz, sıkıldığımız hattâ vazgeçmeyi düşündüğümüz zamanlar oluyor. Fakat hemen sevgili hocalarımızı hatırlayıp toparlanıyoruz. İnanıyoruz ki bugün zorluklarla attığımız küçük tohumlar büyüyecek ve bir gün kocaman ağaçlar hâline gelecek.”
*
Fadila, Tamale’de yaşıyor ve o bölgede tebliğ faaliyetlerinde bulunuyor. Akra güneyde, Tamale ise ülkenin kuzeyinde. Human Development Association İnternational (Uluslararası İnsanî Gelişim Derneği) Akra’da. Bu sebeple Fadila dernekten epey uzakta faaliyette bulunuyor. Bu uzak mesafeye rağmen dernek tarafından Tamale’ye gereken destek sağlanıyor.
Tamale, Müslümanların çok olduğu bir bölge. Ancak Hristiyan idarenin ilgisizliği sebebiyle halk zor koşullarda yaşıyor. Bölgede misyonerler çok fazla. Bu yüzden bölgedeki arkadaşlarımız, ESRA grubu ile birlikte Müslüman hanımların eğitimi için çok çaba gösteriyorlar.
Tamale’de Müslüman halka yönelik faaliyetler daha çok yaygın eğitim tarzında. Bu yüzden çok yönlü bir çalışma var diyebiliriz. Lise ve üniversite talebelerine özellikle fıkıhla ilgili seminerler düzenleniyor. Bu seminerler, hanımlara özel konularda bilgilenmek isteyen genç kızlar için güzel bir imkân. Halka yönelik olarak düzenlenen dikiş-nakış, sabun yapımı gibi kurslar sayesinde de Müslüman hanımları İslâmî bir çatı altında toplayıp bir yandan da siyer, fıkıh, âdâb gibi konularda eğitim verme imkânı buluyorlar. İhtiyaç sahipleri için kıyafet gibi yardımlar toplayıp onlara dağıtarak insanların îmanlarını bağışlarla çalmaya çalışan misyonerlere fırsat vermemeye çalışıyorlar. Ramazan’da halka yönelik olarak düzenlenen iftar yemekleri ve ihtiyaç sahiplerine erzak dağıtılması gibi sosyal faaliyetler, Tamale’de güzel bir kardeşlik ortamı meydana getiriyor.
Fayda verdiğini düşündüğümüz faaliyetlerden birisi de câmileri temizlemek. Böylece halkın ibadet mekânlarının değerini hatırlaması sağlanıyor. Fadila, bu hizmet esnasında tanıdığı, fedakârca diğer Müslümanlar için çalışan ve anılmaya değer bir insanı bize şöyle anlatmıştı:
“Çok yakın bir zamanda temizlik faaliyeti için Şekina kliniğini ziyaret ettik. İşte o zaman kliniğin kurucusu Abdulai Yakubu’nun hikâyesini de öğrendim.
O, babasının 11 çocuğundan yaşayan tek erkek çocuğuydu. Diğerleri açlık ve fakirlik sebebiyle vefat etmişti.
Ailesi onu okula gönderme imkânı bulmuştu. Fakat maddî imkânsızlık sebebiyle tüm günü hiçbir şey yemeden sadece su içerek geçiriyordu. Okula gitmek için çok uzun bir yol yürüyordu fakat bu zorluklar onu okumaktan vazgeçirmedi. Başarılı olduğu için kazandığı bursların da yardımıyla okudu ve sonunda doktor oldu. Doktor olmak onun hayal bile etmediği bir şeydi.

Mezun olduktan sonra bir yıl devlet hastanesinde çalıştı. Bir müddet sonra çocukluğunu, fakirliğini, köyündeki insanların yiyecek ve sağlık hizmeti eksikliği sebebiyle öldüklerini hatırladı. Çalıştığı hastaneye istifa ettiğini bildirdi ve köyüne döndü. Gerekli sağlık malzemesini satın alabilmek için bir şeyler alıp satmaya başladı. Çok uzun bir süre insanları bedava muayene ve tedavi etti. İlk ameliyatını köyde bir mango ağacının altında yaptı. Ameliyat oldukça başarılıydı.
Sonra akıl ve ruh hastalıklarını tedavi etmek için bir yer açtı ve her gün hemen hemen yüz elli kişiyi muayene ve tedavi etti. Bazılarını evinde ağırladı. Senede birkaç kez âmâ, kötürüm, sağır ve dilsiz insanları bir araya toplayıp onlarla vakit geçirdi. İnsanlar ona “deli doktor” dediler. Ölüm döşeğinde hanımına köyünü daha iyi bir yer hâline getirmek için başlattığı bu işe devam etmesini vasiyet etti. Hanımı onun vasiyetini yerine getirdi. Bu azimli ve kıymetli doktorun emaneti olan klinik hâlâ aynı şekilde çalışmaya devam ediyor. “Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu, azme değer işlerdendir.” (Âl-i İmrân, 186)”
Halkımızı, Akra Furkan Külliyesinin gölgesinde, hepimizi yaratan Allah’a ve O’nun dîni İslâm’a davetimiz, geçen seneden beri devam ediyor. Gana insanının, gülümsediklerinde yanık tenlerinin ardından parlayarak ortaya çıkan bembeyaz dişleri gibi, sadırlarında saklı, saf ve tertemiz gönülleri var. Bizler insanımızın yüzünün gülmesini istiyoruz ve bunun insanı zincirleyen çan sesleriyle değil, özgürleştiren ezan sesleriyle olabileceğini biliyoruz.
Velhâsıl, bunlar bizim buralarda yaptığımız işlerden bazıları. Allah Teâlâ’nın bizden büyük şeyler başarmamızı değil, O’nun bunu nasip etmesine sebep olacak samimi bir çaba istediğinin farkındayız. Bu sebeple ümitliyiz.
Bir gün her şeyin eskisi gibi ve daha iyi olacağına, “Altın Sahili”nin gerçekten altın gibi kıymetli olacağı günlere inanarak çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.
Gana’dan dünyaya selam olsun!