Bir hikâye ile başlayalım Tanzanya’yı tanıtmaya ve tanımaya. Öyle bir hikâye olsun ki; Tanzanya denilin- ce her zihinde mutlaka hatırlanan bir rüzgâr esintisi bıraksın ve mutlaka ama mutlaka bir mıh gibi çakılı kalsın akıllarda.
BAGAMOYO “YÜREĞİMİ BIRAKTIĞIM YER”
Bagamoyo, Darüsselam şehrinden kuzeye doğru yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta küçük bir kasaba.
Avrupa devletleri, ucuz iş gücü elde etmek ve temel hizmetlerini yapabilecek köleler bulabilmek için kara kıtanın sahillerine saldırdılar insan onuru yiyen yamyamlar gibi. Bütün köşeleri ve köşeler arasındaki sınırsız güzellikteki limanları ele geçirdiler ve kimi yerde bizzat kendileri kimi yerde de ektikleri fitne tohumları neticesinde birbirlerine kırdırdıkları taşeronları vasıtasıyla Afrika’nın yerli insanlarını “Yeni Dünya” denilen Amerika’ya ve “Eski Dünya” denilen Avrupa’ya götürdüler.
Esir etmek, getirmek, götürmek gibi kelimelerin ifade ettiği mânâları, fiillerin öznesi yamyam ruhlu batılılar olduğu zaman sadece temel anlam veya mecaz anlam, hatta telmih ettiği çeşitli anlamlarda dahi anlamamak gerekir.
Öyleyse buyurun Bagamoyo’nun hikâyesine.
Öncesinde Portekizliler, sonrasında da Almanların sömürgesinde, esaret zincirinin küflü halkaları arasında kırılan Doğu Afrika’nın altın kumlu sahillerinin bulunduğu bugünkü Tanzanya, Kenya ve Zanzibar ülkelerinden yakalanıp köle yapılan özgür toprakların hür ruhlarını içlerinde hiçbir zaman kaybetmemiş bölgenin yerli insanlarını, gemilerin yanaşıp rahatça karadaki yüklerini alabileceği bir liman olan ve yine bugünkü Tanga ve Darüsselam şehirlerinin arasın da bulunan Kaole bölgesini seçtiler. Kaole, kısaca “yükünü al ve dinlen” manasına gelmektedir.
Fâil kim? Avrupalı, Batılı, mânâ yamyamı. Bir nesne hüviyetinde gördüğü Afrika insanını “yük” vasfında tarif ederken aslında iğdiş edilmiş kendi bedhah zihin dünya- sının röntgenini ele vermektedir.
Fakat ne cilvedir ki o “yük” tesmiye ettiği kölelerin boyunlarındaki zincir yerlerinden akan kanlar ve gözlerinden süzülen yaşlar, dudaklarından dökülen “Bagamoyo” terennümüne eşlik ederken kendini zamanın tanrısı zanneden bâtıl tefessühlerin “Kaole” isimlendirmelerini bozmuş ve “Bagamoyo” diyerek mazlum bir yürek esintisinin gün gelip tüm zalim fırtınaları içinde söndürebilen bir kudreti hâiz olduğunu ispat etmiştir.
Burası “Kaole”! Yük alındıktan sonra dinlenilen bir yer değildir, burası Bagamoyo’dur. Zincirlerle bütün vücudumuzu esir edip bedenimizi isteğimiz dışında vatancüdâ kılsanız bile yüreğimizin ebedî gömüldüğü topraklardır, denilen yerdir.
Burası, “Bagamoyo”dur. “Yüreğimi bırakıp gittiğim yer”dir.
İşte, Tanzanya böyle bir yerdir. Bedenen ayrı olunsa da yüreklerin takılı kaldığı bir ülkedir.
Tanzanya, birleşik bir cumhuriyettir. Öncelikle nasıl bir coğrafyaya adım attığımızı anlamak için bunu bilmeliyiz. İki ayrı devletin birleşmesinden meydana gelmiştir Tanzanya. Tanganika ve Zanzibar ülkelerinin. Tanganika denilen kara kıtası ile Zanzibar denilen deniz ülkesinin ilk hecelerinden ilhamla Tanzanya oluşmuştur.
Tanzanya; Afrika kıtasının güney yarımküresinin Hint Okyanusu’na bakan tarafında, Doğu Afrika diyebileceğimiz bölge ülkelerinin ortasındadır. Komşuları; kuzeyde Kenya, kuzeybatıda Uganda ve Burundi, batıda Ruanda ve Demokratik Kongo, güneybatıda Zambiya, güneyde ise Malavi ve Mozambik’tir. Tanzanya, 26 bölgeden oluşan, coğrafya olarak Türkiye’den büyük fakat Türkiye’den az nüfusa sahip bir ülkedir. Nüfusu 55 milyon civarındadır.
Ülkenin geleneksel başkenti olan Darüsselam, 1996 yılına kadar aynı zamanda ülkenin resmî olarak da başkenti idi. 1996 yılında Dodoma şehri resmî başkent olarak seçilmiş ve meclis, bakanlıklar gibi birtakım idarî ofisler Dodoma’ya taşınmıştır. Darüsselam ve Dodoma ikilisi, Türkiye’deki İstanbul ve Ankara ikilisi gibidir diyebiliriz.
Ülkedeki sömürgenin tarihine bakacak olursak önce Portekizliler, Tanzanya’yı sömürge altına almışlar. Sonrasında Almanlara fazla direnememişler ve yirminci yüzyılda Almanlar Tanzanya’da hüküm sürmüşler. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar yenilince o dönemde “Doğu Afrika Almanyası” denilen bugünkü Kenya ve Tanzanya, İngilizlerin boyunduruğuna girmiş. İngilizler, 1918’den 1961’e kadar her iki ülkede de hâkim olmuşlar ve sonrasında bağımsızlıklarını verip ayrılmışlar.
Ülkede başkanlık seçimleri beş yılda bir yapılmakta ve başkan en fazla iki kere seçilebilmektedir. Tanzanya, İngiliz boyunduruğundan kurtulduktan sonra “Baba Wa Taifa” yani “milletin babası” olarak anılan Julious Nyerere ile bir sosyalist rejim denemesi yaşamış ve o dönemde komünist blok ülkeleri olan Çin, Doğu Almanya ve özellikle de Sovyet Rusya’dan örnek politikalar ve yardımlarla hareket etmeye çalışmışsa da yanlış politikalar neticesinde tarımda bile kendine yetemez bir ülke hâline gelmiştir.
Özellikle Çin’den ve IMF’den yardım ve borç almıştır.
Nyerere’den sonra Tanzanya’nın başına Ali Hassan Mwinyi geçmiştir. Onun dönemi ile birlikte 5+5’lik başkanlık sistemi devreye girmiştir. Mwinyi, ‘Tanzanya’nın Turgut Özal’ı olarak da anılır. Ülkeyi serbest ticarete açmış ve kapalı sosyalist yapıyı değiştirerek ülkenin kalkınması için yapılması gereken ne varsa yapmıştır. Aynı zamanda Müslümanlar üzerine olan yoğun baskıyı hafifletmiş ve ülke genelinde Müslümanların eğitim alabilecekleri okullar ve eğitim müesseseleri açılması için gayret etmiştir. 1925 doğumlu olan Mwinyi, bugün hâlâ hayattadır.
Görünmez bir kural olarak sırasıyla bir Müslüman, bir Hristiyan başkan devletin başına geçmiş ve ülkenin Afrika’da genel olarak görülen din veya ekonomi üzerinden yaşanacak bir karışıklığa girmemesi için uğraş vermişlerdir.
DİL VE KÜLTÜR
Tanzanya’nın iki resmî dili vardır. Birisi eski sömürge dili olan İngilizce, di- ğeri de Tanzanya ile birlikte toplamda dokuz Afrika ülkesinde konuşulan ve Afrika’nın en yaygın dili diyebileceğimiz Swahili dilidir.
Swahili, yerel bir dil ailesi olan Bantu dilinin grameri ile Arapça’nın zenginliğinden birleşmiş olan bir dildir. Her ne kadar Tanzanya’da 100’ün üzerinde dil konuşulsa da Swahili herkesin konuştuğu ve anlaştığı ortak bir dildir. Swahili, Arapça “sahil” kelimesinin çoğulu olan “sevâhil” kelimesinden mülhem olarak “sahil bölgesinde konuşulan dil” mânâsında isim olmuş bir dildir.
İngilizce ise sokakta konuşulmayan bir dildir, sadece yüksekokul okuyanlar kullanmaktadır. Devlet, İngilizce ile -esnek de olsa- kültürel bir mücadele yapmakta ve Swahili’yi eğitim kurumlarında İngilizce ile ortak dil olarak tutmaya gayret etmektedir.
Tanzanya’nın yanı sıra Kenya’nın da resmî dili olan Swahili dili, aynı zamanda Afrika Birliği’nin1 üç resmî dilinden birisidir. Diğer ikisi ise sömürgeci dilleri olan İngilizce ve Fransızcadır.
Swahili bir dil olmasının yanında aynı zamanda bir kültürdür.
Özellikle çevre ülkelerde de etkisi görülen bir “Swahili Kültürü”nden bahsetmek yanlış olmaz.
İslâm’ın, özellikle Zanzibar adalar topluluğu ile Doğu Afrika’nın kıyılarında etkisini göstermeye başladığı tâbiîn devrinden bu yana, yavaş yavaş ilmek ilmek oluşmuş bir kültürdür Swahili Kültürü.
Dilden yaşayışa, evlilikten cenazeye, ticaretten devlet yönetimine kadar bölge coğrafyasında etkili olmuş ve bugün bile merkezinde Tanzanya’nın olduğu bir güç dengesinde, çevre ülkelerde de derin tesirini hissettiren otoriter bir kültürdür.
COĞRAFYA
Tanzanya, Afrika’nın en’lerinin yer aldığı bir coğrafyadır desek yanlış olmaz.
Afrika’nın en yüksek noktası olan Klimanjaro Dağı, Tanzanya’dadır. Tanzanya, Afrika’nın en derin noktası olan Tanganika Gölü ve Afrika’nın en geniş yüzölçümüne sahip Viktorya Gölü ile de sınırdır.
Ayrıca dünyanın en büyük safari parkı olan Serengeti Safari Parkı da Tanzanya’dadır.
SERENGETİ SAFARİ PARKI
“Serengeti” yerli bir dil olan Masai dilinde “sonsuz boşluk” veya “sonsuz düzlük” anlamlarına gelir.
Serengeti, Kenya ve Tanzanya sınırları içerisinde sahası bulunan bir parktır. Kenya, kendi toprakları içerisinde bulunan kısma “Masai Mara” adını vermiştir ve bu parkı safari turizminde etkili bir şekilde kullanmaktadır. Masai Mara, Serengeti’nin bir uzantısıdır ve Serengeti’nin yaklaşık %30’u Kenya’dadır. Serengeti Masai Mara’dandaha büyüktür ama Kenya Devleti elindeki maddî imkânları bu yönde daha iyi kullandığı için safari turizmi denilince akla ilk önce Serengeti değil de Masai Mara, dolayısıyla Kenya gelmektedir.
Serengeti sahası, bölgesel farklılıklarla oluşan farklı türlerin yaşayış alanlarının da etkin olduğu bir savanalar ve tepecikler merkezidir. Afrika’da bulunan bütün hayvanların evi olan Serengeti Parkı, üç böl- geye ayrılmıştır: Serengeti Ovaları, Batı Koridoru ve Kuzey Serengeti. Bu isimlendirme “Büyük Göç” adı verilen hayvanların göç güzergâhına göre yapılmıştır.
“Büyük Göç”, dünya üzerindeki en büyük ve kendi tabiatı içerisindeki en düzenli hayvan göçüdür. Mayıs ayında kuraklıkla başlayan göç, Tanzanya içlerinden Kenya içlerine kadar uzanır ve Temmuz ayına dek sürer. Daha sonra Ekim ayında Kenya içlerinden başlar ve başladığı nokta olan Tanzanya’da biter. On binlerce turist, bu büyük göçe şahit olmak için her sene bu zamanlar iki ülkeye de akın eder.
MASAİLER
Masailer, Tanzanya ve Kenya’nın özellikle safari bölgesinde yaşayan yerlileridir. Kırmızı rengin bin bir tonunu barındıran kıyafetlerine “shuka” denir.
Vahşi hayatın içinde yaşarlar.
Teknolojiden uzak, modernizmin imkânlarına mesafeli, yüz yıl önceki Masailer nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşamaya devam eden bir kabiledir. Şehirlerde yaşayan Masailer ise genellikle güvenlik görevlisi olarak hizmet sektörünün içinde bulunurlar. Kendilerine mahsus
bir dinî inançları vardır. Büyükbaş hayvanları Tanrı’nın kendileri için yarattığına inanırlar. Onun için bir Masai’nin çaldığı bir büyükbaştan dolayı suçlanması mümkün değildir. Masailerde iki ayağı üzerinde yukarı doğru zıplamak, ibadet cinsinden bir harekettir. Kim daha yukarı zıplarsa Tanrı katında o kadar fazla makbuldür, diye düşünürler. Masailer, ataerkil bir aile yapısına sahiptirler. Çok eşlilik yaygındır.
Evlenecek olan Masai kadını kendi evini, odasını kendisi yapar. Masai erkeği, evlenmeden önce aslan avlamak zorundadır ki evlenebilecek liyakatte olduğunu ispat edebilsin. Aksi takdirde evlenemez.
Büyükbaş hayvan çalmak, evlenmeden önce aslan öldürmek gibi gelenekler, devlet bütünlüğü sağlandıktan sonra gelenekten kanun zoruyla çıkartılmıştır. Çünkü aslan soyunun devamı ve hukukun gerekliliği için kanuna uymak zorunda kalmışlardır.
Büyükbaş hayvancılık Masailer için çok önemlidir. Hattâ halk arasında, “Bir Masai’ye nasılsın diye sorma, hayvanların nasıl diye sor. Hayvanları iyi ise Masai de iyidir.” şeklinde bir söz dolaşır. Hayvanları o kadar kıymetlidir ki evlerinde hayvanları için ayrılmış odalar vardır. Hayvanların ayrı ahırları yoktur. Masailer, hayvanları ile aynı evin içinde perde ile ayrılmış bölmelerde birlikte yaşarlar.
ZANZİBAR
Tanzanya’nın iki önemli ayağı vardır: Birisi Tanganika yani ana kıtadaki kısım, diğeri ise ada ülkesi olan Zanzibar’dır. “Zanzibar” yani “Zengibâr” kelimesi Farsça iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşmuştur: Zenci demek olan “zengi” ve sahil anlamına gelen “bâr” kelimesi.
Ana kıtaya paralel olarak uzanan Unguja, Pemba ve bunlardan başka birkaç adadan oluşan topluluğa “Zanzibar” ülkesi denilir. Nüfusu 2 milyona yakındır.
Zanzibar’ın % 99’u Müslüman’dır. Bu bölgenin İslâm’la tanışması, tâbiîn dönemine kadar uzanır. Yunus balıklarıyla birlikte dalış yapabileceğiniz en güneyindeki Kizimkazi bölgesinde tâbiînden kimselere ait olduğu söylenilen mezar ve sonradan çok fazla tadilat görmüş olsa da bir camii bulunur.
İslâm, Zanzibar’ın üst kimliğidir. Bulunduğu coğrafyanın da tesiriyle ada halkının İslam’la ünsiyetini, tevarüs ettikleri paha biçilmez hazinenin muhafızları gibi okumak yanlış bir okuma sayılmaz. Öyle ki ülkenin her köşe başı bir medresedir ve bu bölgede binlerce medrese var desek abartıdan uzak bir ifade olur.
Sadece üzüntü verecek bir nokta vardır ki; o da adanın en büyük ibadethanesinin bir kilise olmasıdır. Sömürge döneminde köleler eliyle yaptırılan kilise, adanın en büyük ibadethanesidir ve bugün ada halkının kimliğini yansıt- maktan uzak, geçmişin ağır ve zor zamanlarının bir hatırası ya da acı bir hikâyesi gibi durmaktadır.
Maalesef kilisenin bahçesindeki bir çukurda, boyunlarında ve ayaklarında zincirler olan köle tasvirleri bulunmaktadır. Sömürgeci zihniyet, köle ticareti ile ilgileri yokmuş gibi, o dönemde yaptıkları veya sebep oldukları zulümleri şimdi heykellerle kınamaktadır.
Ada, günümüzde ağırlıklı olarak -dün de olduğu gibi- baharat ticaretiyle kendisini gösterir. Geçmişten farklı olarak bugün baharat ticaretine turistik bir boyut da eklenmiştir. Adanın önemli iki geçim kaynağı, turizm ve baharat ticaretidir.
Zanzibar, iç işlerinde bağımsız bir devlettir. Ülkenin ayrı bir bayrağı, seçimle işbaşına gelen baş- kanı, meclisi ve bakanları vardır. Fakat dış işlerinde Tanzanya devletinin politikaları ile hareket eder.
Zanzibar, 1840’tan 1880 yılına kadar Umman devletinin de başkentliğini yapmıştı. “Umman neresi, Zanzibar neresi!” diyecek olursanız bunda mesafe tanımayan İslamî bağın ve kültürün etkisinin olduğunu hatırlatmak isterim. Bu bağ sebebiyle bugün adanın %99’u Müslüman’dır.
STONE TOWN VE BEYTÜ’L-ACÂİB
Stone Town, adanın merkezi ve en önemli şehridir. Beytü’l-Acâib ise Stone Town’ın başlangıç noktasıdır. Beytü’l-Acâib yani “acayip ev” denilen yapı, Umman devletinin başkenti olduğu dönemde adanın yönetim merkezi olarak işlev görmüş orta büyüklükte bir saraydır. “Acayip” denilmesinin sebebi ise adada elektriğin kullanıldığı ilk ev olmasıdır. Gecenin karanlığında elektrikle aydınlanan bir ev gören adalılar, şaşkınlıkla bu eve “Acayip Ev” adını vermişlerdir.
Stone Town, her bir sokağında ve her bir evinde Arap kültür ve mimarîsinin bâriz özelliklerini taşır. Üç kişinin yan yana yürümekte zorlanacağı kadar dar sokaklar, sokağa kapalı pencereler ve evler, evlerin küçük bahçelerindeki mescitler ile Endülüs’ü görmüş olan kimselere Endülüs’te yürüyormuş hissiyatını verecek kadar Arap kültürünün izlerini barındırır. Hele hele evlerin ana kapılarındaki estetik ve ince sanat, sokakları gezenlere tam bir geçmiş turu yaptırır.
Hangi köşeyi dönseniz pencerelerinden dışarı taşan Kur’ân seslerinin duyulduğu küçüklü büyüklü mescitlerle karşılaşırsınız. Adanın her bir ferdi, en az birkaç cüzün hâfızıdır desek abartmış olmayız.
BAHARAT BAHÇELERİ
Zanzibar’a uğrayanların mutlaka katılmaları gereken bir turdur “Baharat Turu”. Tanıdığımız, bildiğimiz baharatların kokusunun ağaçlardan, otlardan taze taze geldiğini hissetmek ve onları asıl ortamlarında görmek, zihinlerde hem öğretici hem de egzotik bir deneyim olarak kalacaktır.
Turda size eşlik eden rehberin yanında birisi daha vardır. Bu şahsın, yirmi metrelik Hindistan cevizi ağacına, ayağına doladığı bir ip yardımıyla çıkarken “Malayka” isimli şarkıyı söyleyişini dinlemek ve hiç zorlanmadan çıkışını mutlaka görmek gerekir. Bu tırmanış, coğrafya şartlarının insana kazandırdığı fizikî beceriye açık bir örnektir.
FORAZANİ PARK
Beytü’l Acâib’in önündeki geniş düzlük, güneşin yakıcılığından ötürü gündüz vaktinde kimsenin oturduğu bir yer değildir. Fakat akşamın serinliğinin adanın sahillerini sarmaya başlamasıyla beraber satıcılar tezgâhlarıyla birlikte tek tek görülmeye başlar.
Akşam ezanından sonra Forazani Park’ta müthiş bir cümbüş başlar. Gündüz geniş gibi görülen kocaman park, akşam vakti daralır ve tezgâhların önü yerli yabancı ziyaretçilerle dolup taşar.
Denizin bütün cömertliğini bulabilirsiniz tezgâhların üzerinde. Dünyanın en pahalı restoranlarında yüksek ücretlerle tadabildiğiniz lezzetleri, çok cüz’î miktarda bir para ödeyerek rahatlıkla yiyebilirsiniz.
Bunun yanında Zanzibar pizzası, küçük tahta şişlerde kuşbaşı, Adana kebap benzeri kebaplar yiyebilir; içecek olarak çeşitli soğuk içecekler veya şeker kamışı suyu gibi yerel bir lezzetle de damağınızı renklendirebilirsiniz.
ZANZİBAR KAPILARI
Stone Town’un en önemli mimarî özelliklerinden birisi kapılarıdır. İç içe geçmeli, özenle oymalı kapılar ev hakkında bilgi verir. Bu kapılara bakarak kimseye hiçbir soru sormadan ev sahibinin nereli olduğunu, ne işle meşgul olduğunu öğrenebilirsiniz.
Zanzibar’da iki tip kapı bulunmaktadır: Hint Kapıları ve Arap Kapıları. “Hint Kapıları”, pirinç ve bakırdan topuzları ile ünlüdür. Hindistan’da fillerden korunmak için bir nevi savunma aracı olan bu kapılar, Zanzibar’da geleneksel tarzın yansıtıcısı bir dekorasyon malzemesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Arap Kapıları”, genellikle dikdörtgen ve ince işlemeli kapılardır. Kapının üst kısmında Besmele veya Kur’ân’dan kısa bir âyet, bazen de ev sahibinin adı yazılıdır.
HAPİSHANE ADASI
Zanzibar’ın adalarından biri olan Unguja adasından küçük bir motorla otuz dakikada gidilebilen bir adacıktır. Zamanında hapishane olarak kullanılmıştır. Burası ada denildiğine bakmayın uzunluğu 85 kilometre, genişliği 30 kilometre olan küçücük bir kara parçasıdır.
Devrin Umman hükümdarı, daha sonra bu adaya kara kaplumbağalarını getirmiştir. O kaplumbağalar şimdi yaklaşık 200 yaşındadır. Adada küçüklü büyüklü 300 kadar kaplumbağa bulunmaktadır. Bu kaplumbağalardan dolayı yerliler tarafından buraya “Kaplumbağa Adası” da denilmektedir.
Bir dönem karantina adası olarak da kullanılan adada şimdi bir otel ve restoran bulunmaktadır.
Hâsılı kelâm; Tanzanya kolay kolay anlatılabilecek bir yer değildir. En iyisi ve en doğ- rusu, gitmek ve görmek ve hattâ orada yaşamaktır.
1 Afrika Birliği Örgütü, Afrika devletlerinin bağımsızlıklarını ve egemenliklerini kazanmaları ve Afrika’da sömürgeciliğe son verilmesi ilkeleri doğrultusunda kurumsal temelini 1963 yılında atmıştır. Mer- kezi: Addis Ababa’dadır. Örgütün Cenevre, Viyana ve Nairobi ofisleri de bulunmaktadır. Ülkemizin AFB ile ilişkileri 1963 ve 2002 yılları arasındaki dönemde sınırlı kalmıştır. Afrika’ya açılım politikamızın ivme ka- zanmasıyla birlikte, 2002 yılından itibaren AFB Zirvelerine misafir ülke olarak katılan ülkemiz, 2005 yılında AFB nezdinde gözlemci ülke statüsü kazanmıştır. AFB, 2008 yılında Türkiye’yi Afrika’nın stratejik ortağı ilan etmiştir.