2022 HAZİRAN - 3. SAYI Dergi Genel

“BEN DE KARDEŞLERİMİ ÇOK ÖZLEDİM.”

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

“BEN DE KARDEŞLERİMİ ÇOK ÖZLEDİM.”

 

Kişi Hakk’ı bilmek gerek

Hak haberin almak gerek

Zinde iken ölmek gerek

Varıp anda ölmez ola 

Yûnus Emre

 

Bu fânî dünyada bize iki hayat birden nasîb eden -ölü hayatımızı îman nûruyla yeniden dirilten- yüce Muȋd’e sonsuz hamd u senâlar olsun.

İmtihan âleminde bize doğru yolu gösteren, hidayet rehberimiz, Hâdȋ’nin elçisi, kâinatın fahri Efendimiz (s.a.v.)’e salât u selâm olsun.

 

Ölüp Dirildim

Hakk’ı bilenler inanacaklar, bilmeyenler anlayamayacaklar. Ölümden sonrasını görmedim. Ama bu dünyadan göçmeden ölüp yeniden dirildim. Belki, ne demek istediğimi doğuştan Müslüman olmayıp da sonradan İslâm’a kavuşan kardeşlerim çoktan anlamıştır.

Yaşayan bir ölü idim. Her yerde haksızlık, yalancılık vardı ve mal, mülk, şöhret savaşları hayatı zorluklarla dolduruyor, ruhumu daraltıyordu. Üniversiteyi bitirip iş hayatına başladığımda hayatımın hiç anlamı kalmamıştı. İnsanlardan nefret ediyordum çünkü insanlarda insanlık yoktu. Yanımda ne kadar çok insan varsa kendimi o kadar çok yalnız hissediyordum. Her fırsatta onlardan uzak durmaya çalışıyordum. İçimden bir ses bana sürekli “25 yaşında hayatın sona erecek!” diyordu. Korkmuyordum, üzülmüyordum. Sadece benim için üzülürler diye annem ve babam için endişe ediyordum.

Bir ateisttim, aslında ölümden korkmam gerekiyordu. Çünkü ateistlere göre âhiret diye bir şey yok, sadece bir kere yaşanacak olan bu dünya hayatı var ve ölünce her şey biter. Bu sebeple tek olan bu hayatı güzel yaşamak(!) için nefsine uyup her şeyi yapabiliyorlar. Tam da bu sebeple ölümden korkmuyordum. “Bitecekse bitsin!” diyordum.

Ve 25 yaşına girmiştim, dünyayla savaşmaktan kurtulmak için kaçmak istiyordum. Dilimi anlamayan, beni tanımayan, benim de tanımadığım yabancı insanların olduğu bir yere gitmek, ayrıca yeni şeyler öğrenmek istiyordum. Derken Türkiye’de okuma fırsatı karşıma çıktı. Aileme Türkiye’ye gidip yüksek lisans yapmak istediğimi söyledim. Onlar da seve seve kabul ettiler ve geldim bu kutlu devlete.

Böylece içimdeki karışık hislerin ve sanki nefsimin ölümünü yaşadım tam da 25 yaşımda. Meğer bütün gençliğim boyunca öleceğimi söyleyen içimdeki ses, nefsimin ölümünden bahsediyormuş. Meğer çok merhametli, çok cömert, her şeyi koruyup gözeten, hikmet sahibi olan yüce Rabbim bana dünya ölümünün yerine dünyanın en büyük nimetini vermek üzere yazmış kaderimi. Hamd ve şükür gerçekten de yalnız “Hidayet Veren”e aittir.

 

Ve Türkiye…

Daha sonra eğitim için, Türkiye’de Mehmet Akif Kız Kur’ân Kursuna gittim. Çok şaşkındım, bildiğim bir dünya değildi burası. Böyle bir yerin, böyle insanların var olabileceğini rüyamda bile göremezdim. Muhteşemdi her şey. Çok büyük bir merakla İslâm’ı öğrenmeye başladım, âdeta bambaşka bir âleme girdim. Gözüm görmeye, kulağım duymaya başladı, sanki İslâm’dan önce gören kör, duyan sağırmışım. Bunun sebebini de öğrendim; kalbim ölü olduğu için gerçeği görememişim, duyamamışım, yanlışı doğruyu ayırt edememişim. Sonunda Türk kardeşlerimin vesilesi ile asıl hayatı bilmeyen garip kız öldü ve Hakk’ı bulmuş bir mü’min olarak dirildi. Türkiye hidâyet yurdum oldu çok şükür.

Türkiye’ye yüksek lisans yapmak için gelmiştim ama Rabbim bana en büyük eğitimi lütfetti. Anladım ki; dünyada İslâm’dan daha yüksek bir ilim ve terbiye yok. Hayatımın önceki 25 yılı, çölde susuz geçen günler gibiydi. Lâkin o susuzluk; oruç misâli, İslâm nimetinin büyüklüğünü anlamamı da sağladı. Zira suyun kıymeti ancak susuzlukta anlaşılıyor.

Bir Avuç Hoton Türkü

Son nefesini vermeden ölüp dirilen bu garip kardeşinizin adı, Odgerel Bayandalai. Bir Hoton Türk’üyüm. Hikâyenin başında kendimi tanıtmak istemedim, çünkü bu hikâye sadece bana âit değil. Binlerce, milyonlarca ölü gibi yaşayan insan, bu fânî dünyanın her yerinde bulunuyor. Bu insanlar İslâmsız, hidâyetsiz hayatlarıyla karadaki balıklar gibi çırpınıyor. Hakk’ı bilmeden, görmeden, duymadan yaşamak, ıssız mezarlık korkusu gibi boğar insanı.

Bu üzücü manzara ise Moğolistan’ın her yerinde var maalesef. Bulunduğum yer yani Hotonların yaşadığı bölge de bunlardan biri. Aslında Hotonlar asırlar önce Müslüman bir toplulukmuş, fakat daha sonra İslâm’ı unutmuşlar ve şimdilerde sadece atalarından işittikleri şekliyle İslâm’ı yaşamaya çalışmaktalar. Atalarımız her ne kadar dinlerini ve geleneklerini korumaya çalışsa da birçok sebepten dolayı inancımız bozulmuş ve sadece adı Müslüman kalmış. Yani bir Hoton’a “Hangi dindensin?” diye sorsanız hemen hemen herkes “Ben Müslüman’ım” der ama “İslâm nedir?” diye sorsanız “Terörizm” derler. “Allah kim? Kime Müslüman denir?” sorusunun cevabını birçoğu bilmez. Câhiliye döneminde hanîfler ne kadar az idiyse şimdi de aramızda Allah’ı bilen o kadar az. Yıllardır putperest, Şamanist ve ateist olan Moğolların içinde yaşadığımız için bu hâle geldik. İşte bu yüzden İslâm dîni, bize sâlih kimselerle beraber olmayı emrediyor.

Sâlihlerle Beraber Ol!

Üç sene önce Türkiye’de beraber okuduğum Müslüman kardeşlerimle görüşmek için başkent Ulanbator’a gittim ve sabahtan akşama kadar bir yerden bir yere durmadan koşturdum. Akşam konukevine geldiğimde ellerim titriyordu, nedenini anlayamadım. Oturup su içtim ve birden fark ettim ki; sabahtan akşama kadar bir yudum su bile içmemişim. Çünkü o kadar güzel bir gün geçirmiştim ki; hep Allah ve Rasûl’ünden, İslâm’dan, îmandan, âhiretten ve Kur’ân’dan bahsetmiş, zikretmiş, şükretmiştik. Ruh tok olunca mide açlığı, susuzluğu fark edilmiyormuş gerçekten.

Halkımın gönlü de, benim o günkü tokluğumu bir hissetse… Bu tabii ki hidâyet nûruyla, nefis cihâdıyla mümkün. Onların hidâyeti için de duâ edelim kardeşlerim!

 

Allah Yolunda Cihâda Çıktım

Türkiye’den Moğolistan’a dönerken kendi memleketimize değil cihâda gitmeye niyet ederek yola çıktık. Bu cihâda besmele çekerek “Ey Allâh’ım! Bize yâr ol! Bu cihadda bize zafer ihsân eyle! Artık hayatımızı senin yoluna adadığımız için can verdiğimiz zaman bizi şehitlerden kabul et!” diye duâ ederek girdik.

Îmansız, İslâmsız topraklarda, kan döken savaşların yerine kalp öldüren, ebedî hüsrâna uğratan sessiz savaşlar var. Artık içimde umut ve korku bir aradaydı. Rabbim bize nimetlerin en büyüğünü lütfetti. Biz de teşekkür borcu olarak dînimizi en güzel şekilde yaşayıp kulluğumuzu yerini getirirken ve hâl ile tebliğe devam ederken, Hakk’ın rızasını kazanmayı ve halkımızla beraber cennete girmeyi umut ettik.

Buraya ilk geldiğimizde “Anlamayana onun dili ile anlatacağız.” diye niyet ettik. Aradan bir ay geçmişti ama hâlâ neyi, kime, nasıl anlatacağımızı bir türlü bulamamıştık. Sonra onlar merak ettiler kıyafetlerimizi, hattâ bizimle “deli” diye alay ettiler. Yine de “Öyleyse giyim tarzımızdan başlayarak anlatacağız.” dedik. İslâm hakkında bir şeyler söylemek istiyordum, ama ağzımdan hiçbir şey çıkmıyordu.“İslâm’ı söz ile değil de yaşayarak anlatmak daha faydalı!” cümlesini daha iyi anlamıştık. Artık Allah Rasûlü (s.a.v.)’i daha iyi anlamaya başlamıştık. O (s.a.v), tek başına olduğu için duramamış, oturamamış, uyuyamamış, tebliğ etmişti.

Bedir’in Melekleri Olun!

Bu sebeple buraya geldiğimiz günden beri dînimizi yaşayıp yaşatmaya çalışarak bugüne geldik. Artık burada bize selam veren Müslüman Hoton Türkü kardeşlerimiz oldu. Her karşılaştığımızda tebessüm edebildiğimiz ve Allah’ın selâmını verebildiğimiz Müslüman kardeşlerimiz, bizim en büyük saadetimiz. Ve şimdi onlara, dünyada 2 milyardan fazla kardeşimiz bulunduğunu, meselâ 8000 km uzaktan Türk kardeşlerimizin bizi ziyarete geldiklerini söylemek, en büyük gurur kaynaklarımızdan biri.

Üstâdımız dâima “Hayat iniş çıkışlarla dolu kızım.” derdi. Bazen öyle anlar yaşıyoruz ki; kaçmak istiyoruz. Böyle durumlarda “Kardeşlerim yanımda olsa, bana cesaret verse, îman heyecanımı tazelese, bize asıl gayemizi hatırlatsa, ‘Yalnız sen yoksun, biz de varız bu yolda” dese diye hayal ediyoruz.

Hani Bedir Savaşı’na melekler katıldılar ya, siz de gelin bizim cihâdımıza katılın!

İki uyuyan birbirini uyandıramaz, bilirsiniz! Allah’ın lütfuyla uyanan kardeşlerim, haydi dünyanın her yerinde uyuyanları uyandırmaya! Bir kere bile olsa benim gibi bir garip kardeşinizi ziyaret edin! Cihâdımıza melekler misâli katılıp bize kol kanat gerin!

Bu mesajımı dünyada yaşayan tüm mü’min kardeşlerime ulaştırın!

Hidâyet rehberimiz olan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Ben kardeşlerimi çok özledim.” buyurdular ya! Ben de sizi çok özledim. Siz, bize verilen en büyük nimetlerdensiniz.

Beden ve kalp tesettürüne bürünüp gelin! Tebliğime tesettürümden başladım demiştim. “Ben, Rabbimin emrini taşıyorum. Bana emrolunanı yerine getirmek için gayret ediyorum. Yeter ki güzel bulsunlar, doğru bulsunlar.” dedim. Allah’ın emrini görsünler diye içimden kelime-i şehâdet ve salavât-ı şerîfeler getirerek yürüdüm yollarda. Rabbinin emrini gözleri görsün, kalpleri de doğru bulsun diye. Onlar başını Hakk’a bir yönlendirsin, gerisini Rabbim verir.

Gelin, kardeşlerim! Ölülerin nasıl yaşadığını yakından görün! Ölmeden önce ölümü görün! İyiliği emredin! Kötülükten menedin!

Onlar bilmiyorlar. Dünya onları o kadar aldatmış ki, kime inanacaklarını şaşırmışlar. Sonunda doğruyu yanlış, yanlışı doğru bilip kimseye güvenmemeye karar vermiş, kendi yollarına gidiyorlar.

Lâkin îmansız bu güruhun içinden hidayet ile nimetlendirilen bir kul olarak şikâyet edebilecek hiçbir mazeretim yok. Bu seçkin yolun hakkını sabırla vermem gerekiyor. Üzülsem kazanıyorum, hastalansam kazanıyorum, ağlasam kazanıyorum, gülümsesem kazanıyorum, hatta tesettüre bürünüp yolda yürürken kazanıyorum. İnşaallah, bu yolda ölsem daha çok kazanacağım. Siz de gelin kazanın, kıymetli kardeşlerim! Gösterin kendinizi! Hazreti Abbas’ın oğulları gibi asıl yurt olan cennete girmeyi seçin! Yağmur gibi yağan Allah’ın rızasından nasibinizi bol bol alın!

 

Ey Allah’ım! Bizi, Sen’in yoluna hikmetle, güzel öğütle çağıranlardan eyle!

Güzel Rabbim! Bizi, iyilik ve takva üzere yardımlaşanlardan eyle!

Yâ Hâdȋ! Bizi hayra çağıranlardan eyle ve hidâyete henüz erişmemiş kardeşlerimize doğru yolu bulmayı nasip et!

Yâ Muhyî! Ölmeden önce ölüp ebedî saadeti hak eden sâlih kullarından olmayı bize nasîb eyle!

Ȃmȋn!

 

Yıldız Odgerel Bayandalai

odnoyldz@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir