2022 HAZİRAN - 3. SAYI Dergi Genel

ENDONEZYA

 

ENDONEZYA

Güneydoğu Asya’nın incisi… Hint Okyanusu’nun kıyısında, insanı havasından daha sıcak memleket… Uçsuz bucaksız pirinç tarlalarının, muz ağaçlarının, çeşit çeşit tropikal meyvenin cenneti… İslâm’la tanıştıktan sonra gerçek İslâm olan insanların diyârı…

 

Endonezya Hakkında Genel Bilgi

Ülkenin resmî adı: Endonezya Cumhuriyeti

Başkenti: Jakarta

Resmî dilleri: Endonezce, Malayca

Para birimi: Endonezya Rupiahı

Din: %87 İslâm, %9 Hristiyan, %4 diğer dinler

 

Dili

Endonezya’nın resmî dili Endonezce (Bahasa İndonesia)’dir. 1945’ten itibaren ise ülkenin şivesi Malayca olmuştur. Malayca; Brunei, Malezya, Singapur ve Cocos Adaları’nın resmî dilidir. Bugün Malayca ve Endonezce farklı diller olarak kabul edilse bile birbirlerine çok benzerler. Bunu Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesinin yakınlıklarına benzetebiliriz. Ülkenin resmî dili Endonezce olmakla birlikte on binden fazla adanın her birinde farklı lehçeler kullanılır. Endonezya’da bir adadan başka adaya gitmek çok zahmetlidir. Bu sebeple olsa gerek, her adanın lehçesi kendisine hastır.

Coğrafî ve Siyasî Özellikleri

Endonezya, Güneydoğu Asya ile Avustralya arasında on binden fazla adadan oluşan bir ülkedir. En bilinen adaları Jawa, Sumatra, Kalimantan, Bali ve Komodo’dur. Bu bölge, 1511 yılından 17 Ağustos 1945 tarihine kadar Hollanda ve Portekiz’in sömürgesi altında kaldı. Bu süre zarfında binlerce erkek kurşuna dizildi. Nihayet 17 Ağustos 1945’te dönemin siyasî lideri Sukarno ve yardımcısı Muhammad radyodan okudukları bildirgeyle ülkenin bağımsızlığını ilan ettiler. Bu sebeple tüm ülkede her yıl 17 Ağustos tarihi, büyük bir coşku içinde kutlanır. Ülkenin bayrağının rengi kırmızı ve beyazdan oluşur. Kırmızı renk kanı, beyaz ise saf ruhu temsil eder. Bu, ülkenin kurtuluşunun sembolüdür.

 

Kültürü

Resmî kayıtlarda Endonezya dünyanın 4. kalabalık ülkesidir. Ülkede Malezya, Çin, Hindistan, Pakistan ve bazı Arap ülkelerinden çokça insan bulunur. Bu sebeple Endonezya kültürü biraz karışıktır.

Endonezya’da Sumatra ormanlarının batı kısmında teknolojiden uzak yaşayan ilkel kabilelere rastlanabilir.

Endonezya’da hayat gece de devam eder. 24 saat açık market, kafe ve lokantaları rahatlıkla bulmak mümkündür.

Endonezyalılar duş almadan güne başlamaz. Küçücük bebeklerine bile her gün duş aldırırlar. Bir gelenek hâline gelmiştir bu durum.

Endonezya’da el sanatları çok yaygındır. Ülkede çok sayıda zanaatkâr vardır. Evlerini de çeşitli şekillerde inşâ ederler. Sofraya koyulan bir peçeteye şekil vermek bile onlar için çok önemlidir. “Batik” adı verilen egzotik renkli ve desenli kumaşlar, en çok işlenen el sanatı ürünlerdir.

 

Endonezya’da İslâm

Endonezya, dünyanın en kalabalık Müslüman nüfûsuna sahiptir. İslâm, Endonezya’ya Banda Aceh bölgesinden girmiş ve yayılmıştır. Bu hikâyeyi hepimiz duymuşuzdur:

Zamanın birinde -Endonezyalılar Osmanlı zamanında derler- kendi hâlinde bir kumaş tüccarı, kumaşlarını gemiye yükleyip Endonezya’ya gider. Tüccar, kazancı az ama helâl olsun ister. Bir yer bulup işletmeye başlar. Bir gün dükkânına geldiğinde yanında çalışan eleman, o gün çok kâr ettiğini haber verir büyük bir heyecanla. Tüccar bunun nasıl olduğunu sorduğunda aldığı cevap, onu derinden yaralar. Çünkü 5 akçelik bir kumaşı 10 akçeye satmıştır eleman. Derhal o müşteriyi bulup parasını vermesini söyler. Müşteri kendisine 5 akçesi iade edildiğinde çok şaşırır, ayrıca kendisinden helâllik de istenmiştir. “Hakkını helâl et!” cümlesini ilk defa duymuştur. Yaşanan olay kısa sürede kralın kulağına gider ve kral tüccarı saraya çağırır. Ona, böyle dürüst bir davranışı ülkesinde ne gördüğünü ne de duyduğunu söyler. Tüccar, krala dürüstlüğün dîninin emri olduğunu söylediğinde kral ona dîninin ne olduğunu sorar. Kral, İslâm’ı hiç duymamıştır ama tüccarın hâlinden etkilenerek tereddüt etmeden İslâm’ı kabul eder. Halkı da onunla beraber İslâm’a girer. İşte Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadîs-i şerîfinde de ifade edildiği üzere “Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir. Kâl dili ile değil de hâl dili ile yapılan tebliğ, bütün Endonezya’da İslâm’ın başlangıcı olmuştur.

 

Endonezya’da İslâm özveriyle yaşanır. Her evde, çocuklar Kur’ân eğitimini önce anne-babadan alır. Bebekler annesinin karnındayken tanışır zikir sesleriyle. Anne hamile olduğunu anladığından itibaren daha dikkatli yaşar hayatını. Yediklerine, hâl ve hareketlerine daha çok dikkat eder. Her davranışının çocuğunun karakterine yansıyacağı bilinciyle hareket eder. Doğumlarında asla sezaryeni tercih etmezler. Normal doğumun faydasına, hattâ günahları temizleyeceğine inandıkları için normal şekilde dünyaya getirmek isterler bebeklerini. Bebekler doğdukları ilk günden itibaren salavatlarla, zikirlerle uyutulur, onların ninnisi de budur. Çocuklar konuşmaya başladıkları andan itibaren onlara yavaş yavaş sûreler ezberletilmeye çalışılır, çocuk âşinadır zaten bu seslere ve ezberlemekte zorluk çekmez. Anneler her gün mescitlerde toplanır, yanlarına bebeklerini, çocuklarını da alırlar. Mescitlerde sohbet dinlenir, arkasından Kur’ân okunur. Akabinde “hayır” olarak getirilen yiyecekler yenilir.

Kimse mescitleri kirletmez, hattâ bırakın mescidi, sokaklara bile çöplerini atmazlar. Çok bilinçlidirler bu konuda. Yere çöp atan birini görürseniz -emin olun- o kişi Endonezyalı değildir.

Endonezya’da ‘üstad’ denilen kişiler vardır. Halk, düzenli olarak ‘üstad’ların sohbetine gider. Endonezya’da ezan okunduğu zaman sokaklarda bir hareketlilik olur; erkek-kadın, çoluk-çocuk herkes seccadesini alır, camiye gider. Kadınlar “mukena” dedikleri beyaz, iki parçadan oluşan kıyafetlerini giyip camiye giderler. Bu kıyafetleri kutsal topraklara gidenler muhakkak görmüştür. İbadet ederken genelde beyaz rengi tercih ederler; saflığın, temizliğin göstergesidir beyaz. Yolda o kadar dikkatli yürürler ki bembeyaz namaz kıyafetlerinin kirlendiğini göremezsiniz. Cemaatle kılınan vakit namazın ardından herkes kaldığı yerden devam eder hayatına. İş yerleri, devlet daireleri, okullar, üniversiteler… Hepsinin mesai saati namaza göre düzenlenmiştir. Namazların bir vaktini kaçırmayı bırakın, geciktirdiklerini bile göremezsiniz. Endonezya’da kış saati uygulaması olmadığı için yılın her günü namaz saatleri aynıdır. Açıkçası böyle olması hayatı da kolaylaştırır. Güneş her gün aynı saatte doğar ve aynı saatte batar. Orada yaşadığım müddetçe en çok sevdiğim şey şuydu: Her cuma gecesi tüm medreselerde, camilerde kadınlar toplanır ve toplu olarak sesli bir şekilde Yâsînler okurlardı, sonrasında da duâlar edilirdi. Tüm sokaklarda Kur’ân sesi duyulurdu. Duâ, onların hayatında olmazsa olmazlardandır.

Endonezya’da kutsal toprakları ziyarete gidecek olanlara uğurlama merasimleri düzenlenir. O bölgedeki herkes, mübarek topraklara gidecek kişinin evinin önünde toplanır. O topraklara çağrıldıkları için onların elleri öpülür, onlardan helâllik ve duâ istenir. Turizm şirketleri, kutsal topraklara gitmeden önce, birkaç kez oralara gidecek kişileri toplar, hac ve umre provaları yaptırırlar.

Endonezyalılar, o kadar sakin insanlardır ki başlarına gelen iyi veya kötü bir şeye asla ani tepki vermezler. Bir defasında taziye için bulunduğum cenaze evinde hiç ağlayan olmadığını görünce şaşırmıştım. Herkes sadece Kur’ân okuyordu. Sesli bir şekilde ağlayan, kendini yerden yere vuran kimse yoktu, hattâ hiç ses yoktu. Sanki “Allah’tan geldik ve yine Allah’a döneceğiz.” âyetini yaşıyorlardı. Endonezya’da 7 yıl yaşadım. Buradan başka hiçbir yerde îsar duygusunun bu kadar ihlaslı yaşandığını görmedim. Îsar, ne güzel bir haslettir: Kardeşini kendi nefsine tercih etmek, kendisi daha çok muhtaçken sırf Allah’ın rızasını kazanmak için elindekini kardeşine vermek…

Endonezya’da yolda yürürken devamlı size gülümseyen insanlar görürsünüz, onlar tanıdık tanımadık herkese gülümserler. Bu, onlar için gayet normal bir durumdur. Gülümsemeyen insanlara ‘kendini beğenmiş’ anlamına gelen “sombong” derler. Yollarda dilenci göremezsiniz, “Rızık Allah’tandır.” derler ve sabrederler. Fakir ailelere o bölgede yaşayan biri mutlaka yardımcı olur ve onların geçimini sağlaması için çevreden para toplar. Bu muhtaç kimseler, genellikle çok yaşlı ve çalışamayacak durumdaki insanlardır. “Tsunamiden sonra dağıtılan yardımlarda bir kere bile izdiham çıkmadı.” der eşim. Herkes bir kenarda bekler, çağırılırsa gider ve alır. Açtır, susuzdur ama istemeye utanır. Eğer hakkını aldıysa “İkinciyi alıp da cebime koyayım.” diye düşünmez.

 

Eğitim

Endonezya’da eğitim küçük yaşta başlar. “Ağaç yaşken eğilir.” atasözünü hakkıyla yaşarlar. Çocuklar üç yaşına geldiğinde kreşe başlarlar. Endonezya’da kreş, bir dînî eğitim merkezi gibidir. Burada Elifbâ öğretilir, duâlar ezberletilir. İlkokullarda ise çocuklara fennî ilimlerin yanında dînî eğitim de verilir. Çocuklar hangi yaşta olursa olsun, ilkokula gidenden tutun da üniversitelisine kadar, okula giderken ve okuldan geldiklerinde Allah’ın selâmını verip anne babalarının ellerini öperler. Bu hareketi bıkmadan usanmadan her gün yaparlar. Bu gösterdikleri hürmet sebebiyle, o gün içinde bunun bereketini göreceklerine inanırlar. Anne ve babalar da her gün el öpen çocuklarını hayır duâlarla uğurlarlar.

Endonezya’da okullar, bizim ülkemizdeki gibi imam hatip lisesi, fen lisesi, meslek lisesi şeklinde ayrılmaz. Orada tek tip eğitim sistemi vardır. Ayrıca liseler bizdeki gibi eşit ağırlık, sözel, sayısal gibi bölümlere de ayrılmaz. Üniversite sınavında alınan puana göre bölüm seçilir. Üniversitelerin puanı kazanılamayacak kadar yüksek olmadığı için şehirlerde okur-yazarlık oranı yüksektir.

 

Endonezya’da Ramazan ve Bayram

Endonezya’da Ramazan bir başka güzeldir, bu ayda huşû ve takvâya bürünür insanlar. Okullar, kurslar tatil olur Ramazan boyunca. Devlet kurumları ise belirli saat aralığında çalışır. Bizdeki Ramazan davulcuları gibi sahura kaldıran münâdîler vardır, sokak sokak gezerek “Sahur, Sahur!” diye bağırırlar. Evde en küçükten en büyüğe kadar herkes sahura kalkar. Yenilen sahur yemeğinden sonra kadın erkek, çoluk çocuk, herkes camiye gider. Cemaatle sabah namazını kılarlar. Çocuk sesleri doludur her yer, kimse “Sessiz olun!” diye bağırmaz çocuklara. Namazdan sonra bütün camilerin hoparlörlerinden Kur’ân okunur. Sabah namazından sonra kimse uyumaz, âdet üzere öğle namazından sonra istirahat ederler. Bu yüzden öğle vakti ortalık sessizliğe bürünür. İkindiye doğru sokaklarda hareketlilik başlar; çocuklar oyun oynamaya sokağa çıkar, anneler iftar hazırlığına başlar. İftara muhakkak misafir davet edilir. Bu yemekler büyük bir hevesle hazırlanır. Birlikte yenilen çeşit çeşit yemeğin ardından oyalanmadan camiye gidilir. Teravih namazı büyük bir aşkla beklenir. Ramazan’da camiler dolar taşar, kılınan teravihin ardından herkes evlerine dağılır. Camilerden sabah namazı vaktine kadar salavat, zikir sesleri gelir.

Arefe günü ve akşamı ise bir başka telaşlı geçer. Arefe gününde bayramda kurulacak ziyafet sofraları için kurbanlar kesilir. Kadınlar gün boyunca bayram günü için yiyecek hazırlarlar. Aynı günün akşamında ise şehir merkezinde eğlenceler olur.

Endonezya halkı için bayramın heyecanı bir başkadır. Cemaatle kılınan bayram namazının ardından herkes bayramlıklarını giyer. İlk önce büyükler ziyaret edilir, eller öpülür, yemekler yenir, çocuklara küçük zarfların içinde paralar verilir.Bayramlaşmaya gelenlere Endonezya’ya has tatlılar ikram edilir. Ziyaretler geceye kadar sürer ve birbirleriyle bayramlaşırken İslâm’la ilk tanıştıkları o cümleyi söylerler: “Hakkını helâl et!” Helâllik istemek çok mühimdir onlar için. Bu cümle, “Hakkını helal et, çünkü bu belki son görüşmemiz olabilir.” mânâsını taşır. Tsunamide de bu sözün önemini gösteren pek çok örnek hikâyeler yaşanmış maalesef.

 

Tsunami

26 Aralık 2004 yılında Güneydoğu Asya’yı vuran tsunami felâketinin merkezi Endonezya’nın Sumatra Adası’ydı. 9,1 şiddetindeki 9 dakika süren depremin ardından tsunami yaşandı. Yüksekliği 30 metreye çıkan dalgalar görüldü. Tsunami, 230.000’den fazla kişinin ölmesiyle sonuçlandı. Yaşanan felâketin ardından şehirler tanınmaz hâle geldi. Birçok kişi aile fertlerini kaybetti. Evler, dükkânlar, araçlar… Hiçbir şeyleri kalmamıştı. Her yer dümdüz olmuştu ve insan cesetleriyle doluydu. Dünyanın her yerinden yardımlar geldi, âdeta bir yardım seferberliği yaşandı dünyada. Türkiye, bu süreçte ilk yardım gönderen ülkelerden biriydi.

Yardımların felâket bölgesine hemen ulaşabilmesi için yabancı ülkelere ait uçakların ülkeye kontrolsüz olarak girmesine izin verilmişti. Sağlık malzemeleri, yiyecek, giyecek, içme suyu… Her şeye ihtiyaç vardı. Ancak Endonezya halkı, denetleme olmadan gerçekleşen bu yardım sürecinde çok fazla çocuk kaybolduğunu söylerler.

2006 yılında Endonezya’da yaşamaya başladığımda evde bana yardımcı olması için bir hanım bulmuştum, ismi Süryani’ydi. Süryani’nin anlattığı olay beni derinden yaraladı, hatırladıkça içim acır. Deprem sabahı iki küçük kızı erkenden kalkmış, annelerinden yemek istemiş. Süryani biraz oyalanarak mutfağa geçmiş, tam yemek hazırlayacakken deprem olmaya başlamış. İki kızının elinden tutmuş ve birlikte dışarıya çıkmışlar. Ancak depremin arkasından gelen tsunami, o sımsıkı bağlanan elleri birbirinden ayırmış. Süryani sağ kurtulmuş ama cesetlerin toplandığı yerde kızlarından birinin cansız bedenini bulmuş. Kalbi, -ölü de olsa- bulduğu kızı konusunda mutmaindir, en azından kızının vefat ettiğini bilir. Ama küçük kızını hiçbir yerde bulamaz ve onun ölmediğini düşünür. Tsunamiden sonra haftalarca yemek yemez Süryani, “Benim kızlarım aç öldüler.” der. Endonezya halkı, bunun gibi nice yaşanmışlıklar anlatır. Sonrasında da “Kader!” der, susarlar.

2005 yılında Banda Aceh’te Türkler tarafından bir yetimhane yapıldı. Tsunamiden sonra ortada kalan yetimler ve anne-babası olup da maddî durumu iyi olmayanlar oraya yerleştirildi. Yetimhanenin içinde mescit, yemekhane ve kütüphane de var. Kızlar ve erkekler ayrı bölümleri kullanıyorlar. Yetimhanenin yanına bir de okul yapıldı. Yetimhanenin faaliyeti hâlen devam etmektedir. 2012 yılından beri her iki senede bir bu yetimhaneden Hüdâyî Kız Kur’ân Kursuna talebeler gönderilmektedir.

 

Kurs Faaliyetleri:

Endonezya’nın Banda Aceh bölgesindeki yetimhane, ilk yapıldığında kız ve erkek olmak üzere toplam 100 kişilik kapasiteye sahipti. Daha sonradan ek binalar yapıldı ve kapasite arttırıldı. Yetimhanenin ismi “Pasantren Dayah Darul Mutaallimin”. Havalimanının hemen yanında. Önceleri yetimhane olarak faaliyete başlayan bu yer, sonrasında medrese olarak faaliyetine devam etti. Burada ilkokul çağından üniversiteye kadar farklı yaş aralığında birçok çocuk ve genç kalmaktadır. Tsunamiden sonra yaptırılan bu kurumun maddî olanaklarını vakıf karşılamıştır. Biz de fahrî vekil olarak bu kurumda idarecilik yaptık. Burada hayat, sabah namazının kız ve erkek olmak üzere ayrı ayrı cemaatle kılınmasıyla başlar. Endonezya halkı Şâfiî mezhebine müntesip oldukları için kadınlar da kadın imamlarıyla beraber cemaatle namaz kılarlar. Namazdan sonra ders için münferit hazırlıklar başlar. Duşlar alınır, yatakhaneler toplanır, o günkü ders kitapları hazırlanır ve yemekhanede hep birlikte yenilen yemekten sonra dersler başlar. Medresede dersler ikindiye kadar devam eder. Buradaki dersler başta Kur’ân-ı Kerîm ve fıkıh olmak üzere akâid ve Arapçadır. Kur’ân ve fıkıh dersine çok önem verirler, tek eksikleri siyer ve peygamberler tarihi dersleridir. Bu dersler oradaki medreselerde detaylı olarak bilinmez, kitapçılarda da bu tür kitapları bulmak zordur. Akşamları ders mütalaaları yapılır. Medresede hafta sonu tatili yoktur. Bu kursumuzda yetişen talebelerimiz, ilk kez 2012 yılında Türkiye’ye eğitim almaya geldiler. Türkiye’de aldıkları iki yıllık eğitimden sonra kendi memleketlerine dönüp medresede hemen hocalığa başlayabiliyorlar. Bu medresedeki siyer ve tasavvuf dersleri de buradan Türkiye’ye giden ilk talebelerin dönmesiyle birlikte 2014 yılında başladı. Şu an müfredatlarında bu dersler de var. Umuyorum ki; bu talebelerin öncülük etmesiyle siyer ve tasavvuf, Endonezya’nın her yerine yayılacak. Ayrıca Türkiye’de öğrendikleri Türkçeyle bölgeye gelen misafirlere tercümanlık yapabiliyorlar. Hatta Türkçelerini unutmamak için sosyal medya üzerinden farklı bilgiler ediniyorlar. Anlayamadıklarını ise bana soruyorlar.

 

İklimi ve Turizmi

Endonezya’da muson ve tropikal iklim özellikleri görülür. Nisan ve ekim ayları arasındaki dönem kuru mevsim, kasım ve mart arasındaki dönem ise yağışlı mevsimdir. Durmak bilmeyen muson yağmurları yağar. Dağlarında ve ormanlık alanlarında aslanlar, kaplanlar, filler, orangutanlar yaşar. Dev kertenkelelerin yaşadığı ülke, kuş çeşidi bakımından da zenginliğe sahiptir.

Endonezya turistik amaçla gelen Türkiye vatandaşlarından 30 güne kadar vize istemiyor, yalnız uçak bileti fiyatları biraz fazla. Gittiğinizde tanıdık birisiyle gezerseniz çok masraf yapmazsınız. Ama yabancı olduğunuzu ve oraları bilmediğinizi anlarlarsa bu geziniz size biraz pahalıya mal olabilir. Ucuz bir ülke olması hasebiyle dönerken çok fazla hediyelik getirmek isteyebilirsiniz fakat bu da uçakta verilen bagaj hakkı sınırını aştığı için size pahalıya gelebilir.

Endonezya’da insanlar motor kullanmayı çok sever. Burada araba kullananlar, genellikle yüksek mevkilerdeki kimselerdir. Bu sebeple seyahat edenler de görecektir ki, Endonezya’da trafik diye bir problem yoktur.

 

Mutfağı

Endonezya mutfağı çok zengin baharat çeşitlerine ve pişirme tarzına sahiptir. Tek bir çeşit Endonezya mutfağı yoktur. Yöresel yemek çeşitleri vardır. Yemeklerinde tarçın, karanfil, zencefil, soya sosu ve Hindistan cevizini çok sık kullanırlar. Yemekleri bol baharatlı, sarımsaklı, acılıdır ve tavuk ve sebze ağırlıklı yemeklerdir. Adalardan oluşan bir ülke olduğu için deniz mahsulleri de gayet yaygındır. Denizden çıkan her şey yenilebilir onlar için. Şâfiî mezhebi mensubu olmanın kolaylığı da diyebiliriz.

Endonezya’da yemekler genellikle elle yenilir, kaşık ve çatalla yenmez. Düğünlerde veya özel günlerde tertiplenen davetlerde bile elle yemek yiyen insanları görebilirsiniz. Yemeklerin yanında içi su dolu bir kâse de getirirler ve bu kâsede yemek sonrasında el yıkanır.

Endonezya, tropikal meyvelerin cenneti sayılır. Toprakları çok bereketlidir. Mango, rambutan, durian, muz, papaya, ananas ve daha nice meyveleri cüzî fiyata alabilirsiniz. Evler çoğunlukla bahçeli ve müstakil olduğu için herkes bahçesinde kendi meyve ve sebzesini yetiştirir. İthal edilen üzüm, portakal, elma gibi meyveleri daha pahalıya satın alırsınız.

Endonezya’da yemeklerin ailece yenme âdeti yoktur. Yemek masasının üzerinde pişirilmiş yemekler üstü kapalı bir şekilde hazır bulunur, acıkan istediği vakit alır ve yer.

Gelen misafirlere şekerli, soğuk çay (teh manis) veya filtre kahve ikram edilir. Endonezya dünyanın en büyük kahve, çay ve şeker üreticilerinden biridir. Kahve ve çay şekerli olarak çok miktarda tüketilir. Yollarda “şeker kamışı suyu” satılır. İçecekler soğuk olarak tüketilir. İçlerine buz atılır çünkü havanın çok sıcak olmasından dolayı her daim hararetlisinizdir. Halkın çoğunun Müslüman olmasından dolayı alkollü içeceklerin satışı ve kullanılması yasaktır. Bu içecekleri kullananlar yok denecek kadar azdır. Kullananlar da otellerden veya gizli bir şekilde başka yerlerden temin ederler.  

Her köşe başında küçük arabalarla yemek satışı yapan sokak satıcılarına rastlayabilirsiniz. Sokak lezzetleri burada çok meşhurdur.

Pirinç, Endonezya mutfağının temelini oluşturur, bizim kültürümüzde ekmeğin yeri neyse Endonezya’da da pirincin yeri öyledir. Endonezya’da uçsuz bucaksız pirinç tarlaları vardır. İnsanların çoğu geçimini pirinçten kazanırlar. Pirinç toplamak gerçekten zahmetli bir iştir. Su içinde yetişen pirincin ekiminden hasadına, hasadından fabrikalarda işlenmesine kadar her bir aşama büyük emek ister. Pirinç tarlaları bataklık olduğu için sivrisinekler de çok olur. Bu sebeple Endonezya’da sıtma çok görülür.

Her yemekte mutlaka pilav bulunur. Pilavları yağsız ve tuzsuz olur, sadece suyla haşlarlar ve biraz lapadır. Sabah kahvaltısında bile pilav yenir. Kızarmış pilav, hindistan cevizli pilav, sarı pilav, muz yaprağına sarılmış dolma şeklinde pilav olmak üzere çok çeşitli pilavları vardır.

 

Endonezya’da insanlar genel olarak yemeklerini dışarıda yerler veya dışarıdan satın alırlar. Hayat pahalılığı yoktur, birçok şey ucuzdur. Evlerde nâdiren yemek yapılır. Bu yüzden kocaman odalara sahip Endonezya evlerinde mutfaklar küçücüktür.

Ayrıca Endonezya’da çok fazla Türk restoranıyla karşılaşabilirsiniz. Kebap ve lahmacun buralarda en sevilen yemeklerdendir.

 

Düğünler

Endonezya’da düğün hazırlıkları günler öncesinden başlar. Bütün komşular toplanıp düğün yemeği hazırlarlar, çeşit çeşit yiyecekler, içecekler yapılır, düğün evi süslenir. Düğünler evlerde yapılır. Gelin ve damat geleneksel düğün kıyafetlerini giyerler. Gelinin başında altın varaklı kocaman bir taç olur. Ellerine ve ayaklarına değişik şekillerde kınalar yakılır. Sabahın erken saatinden gece yarısına kadar sohbetler edilir, yemekler yenir. Uzun yemek sofraları ortada olur ve isteyen istediği zaman yemekten tekrar tekrar alır. Düğünde geline ve damada takılacak paralar girişte hazır bekleyen bir grup tarafından zarfın içine koyulur ve üzerine takıyı takanın ismi yazılır. Endonezya’da anaerkil bir toplum yapısı vardır. Bu sebeple düğün sonunda erkek, kadının evine yerleşir. Endonezya’da kız evlâdın anne-babasına bakması gelenektir. Düğün masraflarını da kız tarafı karşılar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir