2022 HAZİRAN - 3. SAYI Dergi Genel

ŞİFA-YI ALEM DR. AYŞE KAPLAN SANCAK İLE RÖPORTAJ

ŞİFÂ-YI ÂLEM

  1. AYŞE KAPLAN SANCAK İLE RÖPORTAJ

 

“Şifâ-yı Âlem” çerçevesinde bu sayımızda oldukça genç bir doktor arkadaşımızla beraberiz. Erken yaşta yardım faaliyetlerine başlamış birisi kendisi. Bize, okuyucularımıza biraz kendini tanıtır mısın Ayşe?

Ben Dr. Ayşe Kaplan Sancak. 1989 Malatya doğumluyum ama İstanbul’da büyüdüm. 2006 yılında Özel Asır Kız Lisesinden mezun olduktan sonra o dönemde Türkiye’de yaşanan başörtüsü yasaklarından dolayı yurt dışında eğitimime devam etmek zorunda kaldım. Macaristan Szeged Üniversitesi Tıp Fakültesinde üç yıl okudum ve bir yıl ara verip Türkiye’ye döndüm. Bu bir yıl boyunca Hatice Hanım Kız Kur’ân Kursunda İslâmî ilimler üzerine eğitim aldım elhamdülillah.

 

Ne güzel maşaallah! Hem zâhirde hem de bâtında eğitimini tamamlamaya gayret etmişsin.

İnşaallah dünyada ve âhirette kazananlardan oluruz. Kurs hayatından sonra Macaristan’da tıp tahsîlime devam ettim ve eğitimimi tamamladıktan sonra da Türkiye’ye döndüm. Şu anda Bağcılar’da bir aile sağlığı merkezinde aile hekimi olarak görev yapıyorum.

Peki, Ayşeciğim! Neydi bu kadar uzun yolları dahi aşmanı sağlayacak bir çabayla seni doktorluğa sevk eden şey?

Çocukluğumdan beri -tabii ailemin de yönlendirmesi ile- hep doktor olmak istiyordum. Doktor olan rahmetli babam, benim rol modelimdi. Babam gibi mesleğinde iyi bir hekim olup insanların şifâsına vesîle olmak istiyordum. Bu vesileyle insanların duâsını almak ve güzel anılmak, babama karşı adeta bir vefa borcuydu benim için. İnsana dokunmak, bir mü’min için Allah’a yakınlaşma vesîlesi aynı zamanda.

 

İnsana dokunmak deyince “Sadece kendi kandaşım ve kardeşim olmamalı!” deyip elinin uzandığı her yere yetişmek istedin sanırım? Zira hizmetin sadece Bağcılar’da aile hekimliği ile sınırlı değil maşaallah. Bize Şifâ-yı Âlem’le tanışmanı anlatır mısın?

Mesleğimizin en güzel yanı, dünyanın herhangi bir bölgesinde dil, din, ırk ayırt etmeden bütün insanlığa hizmet edebilmek. Bunun çok büyük bir nimet olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bu hizmet kapısı, Dr. Fatih Batın Teke Bey’le tanıştıktan sonra açıldı elhamdülillah. Dr. Fatih Bey vesîlesi ile önce Şifâ-yı Âlem Derneği ile tanıştım, sonra da Suriye hizmetinde yer almaya başladım.

 

Gelelim, vazgeçilmez ama ibretlik sorumuza: Şifâ-yı Âlem ile Suriye’deki hizmetlerinizden sende en çok iz bırakan ne oldu?

Rahmetli babamın vefatından sonra sevdiğin birini kaybetmenin çok acı olduğunu ve bunun altından kalkmanın çok zor olduğunu düşünüyordum. Fakat Suriye’deki çocuklardan bazıları, hem babalarını hem annelerini hem de kardeşlerini kaybetmişlerdi. Bununla birlikte yaşayacakları bir evleri bile kalmamıştı ve yetimhanelere sığınmışlardı. Bazılarının ise ailesinden haberi bile yoktu. Arkada kalanların sevdiklerine duâ edecekleri bir mezar olması bile ne kadar kıymetliymiş.

 

Beni en çok etkileyen bir diğer olay ise Türkmen dağında yaşandı. Türkmen ailelerini muayene ederken bir baba yeni doğan çocuğunu getirdi. Yaklaşık kırk günlük olan çocuğun muayenesini tamamladıktan sonra babasına birkaç soru sordum. Babası “Hocam biz cephedeyiz, ben bilmem, annesine sorayım.” dedi. Sonra annesi ile sohbet ettik. Maşaallah, çok güleç, genç bir aile idiler. Bir ay sonra aynı yere gittiğimizde öğrendim ki; baba bizim oradan ayrılmamızdan sonra gerçekleşen bombardımanda şehit olmuş. Bu haberi aldığımda ölümün ne kadar yakın olduğunu hissettim.

Güvenli, sıcak evlerimizde haberlerden duyduklarımız ile onları anladığımızı düşünüyormuşum. Görmeden, paylaşmadan anlamak imkânsızmış.

 

Gerçekten de aile ve çocuk deyince insanın canı çok yanıyor değil mi? En çarpıcısı da bunca acının içerisinde gülmeye ve oynamaya çalışan çocuklar. Ben de oralarda en çok insanların teslimiyetlerinden ve hâle rızâlarından etkilenmiştim. Aynen dediğin gibi sıcak ve emin evlerimizde sadece onların hâline üzülerek dertlerine ortak olduğumuzu zannediyoruz.

Aynen öyle. Hâlbuki Allah’ın bize verdiği nimetlerin üzerinde çok daha fazla düşünüp şükretmeli ve bu nimetleri ihtiyaç sahipleriyle paylaşarak dertlerine ortak olmalıyız.

 

“Elinin ulaştığı yer!” ifadesi eksik tabii. Esasen “Gönlünün ulaştığı her yer!” mes’ûliyetimiz, değil mi?

 

Evet, özellikle orada bulunan dul hanımları ve yetim çocukları gördükçe yapacak çok işimizin olduğunu düşünüyorum her seferinde. Bu yük hepimizin omuzlarında. Özellikle orada bulunan hanımlara bir şekilde yardımlar ulaştırıyoruz elhamdülillah. Ama onların derdini dinleyerek, sarılıp kucaklayarak onlara yalnız olmadıklarını hissettirmemiz lazım. Bu da bir hanım olarak bizim mes’ûliyetimiz. Meselâ bir ziyaretimizde bir hanım yanıma gelip kendi içinde bulunduğu durumu anlattı. Eşi vefat etmiş, çocukları yetim kalmış ve daha bir sürü imtihan… İlk önce düşündüm, “Ben bunlardan hangisine çözüm bulabilirim?” diye. Sonra baktım ki elimden gelen bir şey yok maalesef. Tercümana dedim ki: “Maalesef anlattıkları için benim yapabileceğim bir şey yok.” Tercümanın cevabı ise yapmamız gerekenlerin sadece maddî olmadığı gerçeğini hatırlattı bana. Dedi ki: “Hocam, yapacak bir şeyinizin olmadığını biliyor, sadece sizinle acısını paylaşmak istiyor.” Mesele sadece sorunları çözmek değil aslında, onları dinleyip acılarını da paylaşıp bir kardeş gibi destek olmak. Yani bir elin parmakları gibi aynı acıyı hissettiğini hissettirebilmek yalnız kalmış mahzun kardeşlerimize.

 

Allah râzı olsun bu yolda gayret eden siz gençlerimizden ve bütün mü’minlerden. Tabii, mahrumiyet deyince Suriye tek değil. Afrika da bu sömürgeci düzenden nasîbini alan bir coğrafya. Bu mânâda bir de Afrika ziyaretin var, değil mi? Kaç kez gittin?

Evet. Elhamdülillah iki kere Uganda’ya gitmek nasip oldu. İlk ziyaretimi 2019 yılının Ocak ayında Türkiye’den bir grup arkadaşla yaptım. On gün kaldığım bu ziyaretimde, o sene Uganda’da düzenlenen Dünya Müslüman Tıp Birlikleri Federasyonunun (Federation of Islamic Medical Associations/FIMA) kampına katıldım. Kampta birçok ülkeden gelen Müslüman sağlıkçılar ve sağlık alanında öğrenim gören öğrencilerle tanışma fırsatım oldu. Diğer Müslüman kardeşlerimiz ile ümmet için sağlık alanında neler yapılabileceğini istişare ettik. Alanında uzman hocalardan tecrübelerini dinleme fırsatımız oldu. Yine bu ziyaretimde Uganda İslam Üniversitesinde (Islamıc Unıversity in Uganda/ IUIU) öğrenim gören öğrencilerin ilgilendiği ve Luweero bölgesinde bulunan New Midland Yetimhanesini (New Midland Islamic Orphanage) ziyaret ettim. Kısıtlı imkânlarla kurulmuş bir yetimhaneydi. Yerel kaynaklar, Uganda’daki Müslüman nüfusun misyonerlerin faaliyetleri sebebi ile azaldığını belirttiler. Özellikle misyonerlerin kimsesiz çocuklara, düşkün insanlara imkânlar sağladıklarını ve böylece din değiştirmelerini istediklerini öğrendim. Çocukları misyonerlerden uzak tutmak ve misyonerlerin hedeflerine ulaşmamasını sağlamak için yetimhanelerin çok gerekli olduğunu anlattılar. Şartları kötü bile olsa orada bulunan çocukların barınmasına imkân sağlaması bile çok önemliymiş gerçekten. Uganda’ya gelen Türk hayırseverlerin yetimhaneyi yenilemek için girişimlerde bulunduğunu öğrenince de hem sevindik hem de milletimizin bu hayırhahlığı için şükrettik.

İkinci ziyaretimiz ise Gençlik Spor Bakanlığının düzenlediği bir proje kapsamında oldu. Projenin amacı, orada bulunan yetimlere psikososyal destek vermekti. Bu nedenle vaktimin çoğu yetimhanede yetimlerle geçti. Yetimhanenin yenilenmiş hâlini görmek nasip oldu. Elhamdülillah, hayırseverlerin desteği ile yetimler çok güzel bir yetimhaneye sahip olmuşlar.

Uganda insanında dikkatini çeken bir şey oldu mu ya da bizden farklı olarak seni şaşırtan bir durum?

Uganda, Afrika kıtasının doğusunda yer alan ve sınırının bir kısmını Nil nehrinin oluşturduğu, tropikal iklime sahip bir ülke. Buna rağmen gelişememiş ve yaşam şartları çok zor. Fakat bu zorluğa rağmen insanlar birbirlerine karşı oldukça sakinler. Uganda insanının gözüme en çok çarpan özelliği, milletimizin aksine sakin mizaçlı olmaları oldu. Mesela bizim insanımız trafikte, markette, hastanelerde beklerken bile rahatlıkla tartışma çıkarabiliyor. Orada yollar düzgün olmadığı için trafikte 2-3 saat beklediğimiz oldu ama kimse “Beni solladın, bana yol vermedin!” diye birbiriyle kavga etmedi. Herkes sakin sakin bekledi. Bununla beraber ciddi bir güvenlik zafiyeti var maalesef. Hırsızlık ve gasp çok yaygın.

Bu seyahatinizde Gençlik ve Spor Bakanlığının bu projesi kapsamında oradaki çocuklar için neler yaptınız?

Gençlik ve Spor Bakanlığı projesi kapsamında yaklaşık 400 çocuğun yaşadığı, binası Türk hayırseverler tarafından yapılan, tefrişatı TİKA tarafından finanse edilen Luweero bölgesindeki Midland Yetimhanesini ziyaret ettik. Yetimhanede bir hafta süresince ekibimizde bulunan arkadaşlarla beraber yetimlere yönelik faaliyetler yaptık: boyama, akıl oyunları, müzik aleti çalma gibi… Bu etkinliğin son gününde ise yetim şenliği oldu. Bu şenliğe şişme kaydırak getirtildi, çocuklara yemek ve dondurma ikram edildi. Türkiye’den götürdüğümüz toplarla oyunlar oynandı. Son olarak Türkiye’den hayırseverlerimizin gönderdiği tişörtleri dağıttık. Çocukların aileleri olmadığı için yapamadığı ve hiçbir zaman da yapamayacağı bir mutluluğun kopyasını gerçekleştirmeye çalıştık bir nevi. Her ne kadar hiçbir sevinç aileyle beraberliğin yerini tutmasa da mutlulukları görülmeye değerdi.

Bakanlık projesi haricinde ziyaretlerimiz de oldu. Türk gönüllülerimizin kurduğu Sena Vakfını ziyaret ettik. Luweero bölgesinde Sena Vakfının destek olduğu Şazelî Hafızlık Okulunu ziyaret ettik. Orada eğitim gören öğrenci kardeşlerimiz ile tanıştık. Orada Türkiye’den hayırseverlerimizin yardımları ile 300 kişilik bir yemek ikram edildi.

Hüdayî Vakfı desteği ile Sena Vakfı tarafından yaptırılan Seyyidina Ebubekir Camii’ni de ziyaret ettik. Uganda’nın başkenti Kampala’nın Kololo bölgesinde bulunan cami, bölgedeki en güzel camilerden biri. Mimarîsi, düzeni ve temizliği ile bölgedeki Müslümanlara hem güzel bir hediye hem de güzel bir örnek olmuş.

Peki, o çocuklarda en çok dikkatini çeken ne oldu?

Oraya gittiğimiz dönemde Kovid-19 salgınından dolayı Uganda hükümeti okulları kapatmış. Yetimhanelerde bulunan çocukların ise yakınları tarafından alınmasını istemiş. Yaklaşık 400 çocuğun 250’si bu hayatta hiç kimseleri olmadığı için yetimhanede kalmak zorunda kalmışlar. Düşünsenize en zor anınızda bile yanınızda bir kişi dahi yok: tam bir yalnızlık. Kimsesiz yetimlerin sorumluğu hepimizde ama biz onlar için çok az şey yapıyoruz.

İkinci gün yetimhaneye gittiğimizde çocuklar arabalarımızı görünce hepsi mutluluktan çığlıklar atmaya ve arabaya doğru koşmaya başladılar. Bir önceki gün onlarla kucaklaşmamızın ve oynamamızın bu kadar etkisi olduğunu görmek, onlarla daha çok vakit geçirmemizin ve sık sık ziyaretlerle bulunmamızın gerekliğini bir kere daha hatırlattı.

Yetimhanede beni en çok etkileyenlerden biri de bizden önce yetimhaneyi ziyaret eden hayırseverlerin başlattığı bir projeydi. 70 çocuğa keçi hediye edilmiş ve bu sayede keçilerin sayısı çoğaldıkça yetimlerin süt ihtiyacının karşılanması hedeflenmiş. Hayrın sürekliliği ve dışarıdan gelecek yardımlardan bağımsız olması adına güzel bir örnekti. Bu da bize tek seferlik yardımlardansa sürdürülebilir yardımların daha önemli olduğunu hatırlattı. Bizler de inşaallah bu keçilerin sayısını arttırıp her yetimin bir keçisi olacak şekilde bu hayrın devamını getirebiliriz.

 

Ne kadar ince ve güzel düşünülmüş. Hem çocuklara sorumluluk kazandıracak, meşguliyet olacak faydalı bir yardım olmuş. Peki, oraya gittiğinizde nerede kaldınız?

Uganda Sena Vakfının misafirhanesinde kaldık. Allah razı olsun, onlar da bizi çok güzel ağırladılar.

 

Ne gibi faaliyetler yürütüyor bu dernek?

Başta eğitim faaliyetleri olmak üzere insanî yardım ve basın-yayın hizmetleri alanında çalışmalar yapıyor. Uganda’nın farklı bölgelerinden getirdikleri talebelerin; hem Kur’ân kursunda hem de iki farklı okulda eğitim almalarını sağlıyorlar. Dikiş kurslarında hanımların meslek sahibi olmasına vesile oluyorlar. Ramazan ve kurban mevsimi de dâhil, farklı zamanlarda ihtiyaç sahiplerine gıda, et gibi yardımlarda bulunuyorlar. Su ihtiyacı olan bölgelere kuyu yaptırıyorlar. Kademelerine göre okullara ve eğitim merkezlerine kitap ulaştırıyorlar. Hâsılı -kendi ifadeleriyle- mide (gıda), beyin (ilim) ve kalbe (irfan) yatırım yapmaya gayret ediyorlar.

 

İnsanın en temel üç ihtiyacı bunlar tabii: gıda, ilim, terbiye… Eğitim faaliyetleri kaç yıldır devam ediyor Sena Vakfının?

2011 yılından beri Sena Vakfının hizmetleri, Türk hayırseverleri ve Hüdayî gönüldaşlarının yardımları ve duâlarıyla devam ediyor.

 

Sena Vakfı sadece Uganda’da mı eğitim ve yardım faaliyetlerini yürütüyor? Vakfın idaresi kimde?

Her Afrika ülkesinde olduğu gibi Uganda’da da yetim ve öksüz sayısı çok fazla. Bunda en büyük etken; umursamazlık, sorumluluk almama ve maddî manevî yoksunluk ve yoksulluk. Sena Vakfı sadece Uganda’da hizmet yürütüyor fakat bazen komşu ülkelerdeki ihtiyaçlara göre aracılık da yapabiliyor. Başında da Türkiye’den oraya hizmet etmeye gitmiş olan Dr. Süleyman Dal Beyefendi var.

 

Dr. Süleyman Bey ailesiyle mi orada yaşıyor? Orada yaşayan başka Türkler de var mı?

Evet, Süleyman Bey ailesi ile Uganda’da yaşıyor. Süleyman Bey dışında Asım ve Feraset Beyler de orada aileleri ve çocukları ile birlikte yaşıyorlar. Hanımları ile beraber Ugandalıların eğitim faaliyetleri ile ilgileniyorlar. Bu üç aile Uganda’yı köy köy dolaşarak İslâm’ı anlatıp oralarda eğitim kurumları açılmasına vesile oluyorlar.

 

Maşaallah, büyük fedakârlık cidden.

Bu dünyada maddî bir çıkar beklemeden âhiret için maaile hizmet etmek ve bu süreçte ortaya çıkan başka sıkıntılara sabretmek, çok büyük bir fedakârlık.

Peki, oradaki Türklerin çocuklarının eğitimi nasıl gerçekleşiyor?

Ülkenden başka bir yerde, farklı bir kültürde, farklı bir dilde evlat büyütmek, yetiştirmek çok zor. Orada bulunan uluslararası okullara çocuklarını göndererek eğitimlerinin devam etmesini sağlıyorlar. İslamî eğitimi de ailede edindiriyorlar.

 

Allah, ümmetin derdini gönlünde taşıyanların sayısını çoğaltsın. Senin gibi genç doktorlarımızın bu gönüllü faaliyetlere katılabilmeleri için bir iletişim bilgisi paylaşabilir miyiz?

Tabii ki; bana telefon ve mail adresimden ulaşabilirler.

Mail adresim: drkaplanayse@gmail.com

Telefon numaram: 0541 935 3420. 

Genç meslektaşlarım hasbihal etmek için Bağcılar 17 No’lu Aile Sağlığı Merkezine de gelebilirler.

 

Son olarak senin gibi genç arkadaşlara bir çağrın var mı?

Ben, Rabbimin hayır kapılarını bizim niyetlerimiz doğrultusunda karşımıza çıkardığına inanıyorum. Niyetlerimizi alıp bol bol duâ edelim ki; Rabbim de bize hizmet kapılarını açsın, rızâsını kazanabilmeyi nasip etsin.

 

Çok teşekkür ediyoruz, böyle güzel hayır işlerini duyurmamıza müsaade ettiğin için.

Ben de bu imkânı bana sağladığınız için teşekkür ederim. İnşaallah, anlatılanlar hayırlara vesîle olur. Ben de meslek büyüklerimden çok şey öğrendim. Benim tecrübelerimin de genç arkadaşlara ilham olmasını temenni ederim. İnşaallah, bu bayrak yarışında hizmetleri daha da ileriye taşırlar. Rabbim, hepimize bu kubbede hoş bir sadâ bırakabilmeyi nasip etsin.

 

Hayatının geri kalanı da böylesi hayır işleriyle dolu dolu geçer ve biz daha başka tecrübelerini de paylaşmak için yine buluşuruz inşaallah.

Âmin.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir