2022 HAZİRAN - 3. SAYI Dergi Genel

VENEZUELA’DAN TÜRKİYE’YE -MADDEDEN MANAYA-

VENEZUELA’DAN TÜRKİYE’YE

-MADDEDEN MÂNÂYA-

 

İsmim Mauribel Bravo, İslâm’a girdikten sonra aldığım isim ise Meryem. Venezuela’nın Karakas şehrinde doğdum.

Mütevazı bir ailenin aynı anne babadan olan beş çocuğunun en büyüğüyüm. Üç kız bir erkek kardeşim var. Babamın daha sonra diğer eşinden iki çocuğu daha oldu.

Ekonomik sıkıntılardan ve eğitim ihtiyaçlarından dolayı babaannemle büyüdüm. Ailemin farklı bir şehirde ikamet ediyor olmasına hiç alışamadım. Ancak okullar tatil olduğunda onları ziyarete giderdim.

Çocukken tatillerde kuzenlerimle bahçede oynardık, bazen ağaçlara tırmanıp mango toplarlardı. Tropikal meyvelerden olan yenidünya ve mamone yerdik.

Dedemin tavşanları vardı, onları havuçla beslerdik. İp atlar ve yere çizilen rakamlar üzerinde tek ayakla zıplayarak dengede kalmaya çalıştığımız seksek benzeri pise oyununu oynardık. Bunların yanı sıra, top oyunları ve saklambaç da oynardık. Kimi zaman arkadaşlarımızın evinde yatıya kalır, bir şeyler yiyip film izlerdik. Güneş battıktan sonra kimimiz patenle kayar, kimimiz de bisiklet kullanırdı. Ayrıca dedemin evinin bahçesindeki havuzda yüzerdik.

Tatil bitip de eve döndüğümüzde komşumuzun çocuğuyla birlikte bebeklerimizle ve kutu oyunlarıyla oynardık. Başka komşularımızın çocukları ile de bazen apartmanımızın voleybol sahasında veya bahçede voleybol oynardık.

Altı senelik ilkokul eğitimimi devlet okulunda tamamladım. On iki yaşında da evimizin karşısındaki okulda beş yıllık lise eğitimime başladım. Lise hayatım boyunca en iyi arkadaşlarım diyebileceğim iki arkadaşım oldu, onlarla bugüne kadar da dostluğumuzu devam ettirdik.

Neredeyse tüm gün ders çalışırdım, öğle yemeği için eve gider, sonra yine çalışmaya devam ederdim. Arkadaşlarımla birlikte yapmamız gereken proje ödevlerimiz olduğunda onlar benim evime gelirdi. Diğer vakitlerde ise ben onların evine giderdim. Sakin bir ergenlik dönemi geçirdik, sınıfımızdaki diğer arkadaşların aksine partilere gitme alışkanlığımız olmadı. Keyifli vakit geçirmek için bazen sinemaya ya da parka giderdik, fakat genelde birbirimizin evine gidip kahve içip kurabiye yemeyi, müzik dinlemeyi, kimi zaman da film seyredip sohbet etmeyi tercih ediyorduk. Şimdiki gençlerin çok daha heyecanlı geçen ergenlikleri ile mukayese edildiğinde oldukça mütevazı bir yaşam tarzıydı bizimkisi.

Araştırma ödevimiz olduğunda kütüphanelere ve müzelere giderdik. Evde internet bağlantımız olmadığı için internet kafeye giderek bu ihtiyacımızı karşılardık.

Liseyi bitirdiğimizde her birimiz farklı meslekler seçti. Bir arkadaşım benimle aynı üniversitede okudu fakat çok sık görüşemiyorduk. Onun dersleri sabahtı, benimkiler ise akşam ve gece saatlerindeydi.

2006’da 17 yaşındayken üniversiteye başladım. Venezuela Merkez Üniversitesi Tarih Bölümünde eğitim gördüm. Üniversitede farklı yaş gruplarından arkadaşlarım oldu. Merkez kütüphanede ders çalışırdık. Okuldan erken çıktığımız günlerde müzikli mekânlara gidip yemek yer, sohbet ederdik. Bir süre sonra, bir müşteri hizmetleri çağrı merkezinde işe girdim. Sabahları işe, işten sonra da üniversiteye gidiyordum. Daha sonra ise bir dernek yazıhanesinde yardımcı olarak görev aldım.

Üniversite hayatı oldukça ilgi çekiciydi. Diğer şehirlerden birçok öğrenci vardı. Üniversite, gençlerin çok farklı tecrübeler edindikleri bir yerdir, çevrenin ve arkadaşlıkların gençler üzerindeki tesiri fazladır.

 

İslâm, bize çok uzaktı. Hiç başörtülü bir hanım gördüğümü hatırlamıyorum. Üniversitede İslâm dünyası ile ilgili seçmeli bir ders aldım. Fakat bu ders, İslâm’ın siyasî yönünün gayrimüslim bakış açısı ile anlatıldığı başlangıç seviyesinde bir dersti. Daha çok İslâm’daki zorunluluklardan, Orta Doğu’daki gruplardan bahsedildiğini hatırlıyorum. İslâm’a ısınabileceğim, İslâm’ı tanıyabileceğim bir ders değildi.

 

Ülkemdeki insanlar çoğunlukla Katolik Hristiyan. Ben de Katolik öğretileriyle yetiştirildim. Geleneğe bağlı olarak vaftiz edildim ve mezhebi kabûlün ilk adımı olan Aşai Rabbani ayinine katıldım.

Birçok defa kiliseye gittim, çünkü Tanrı’nın varlığına inanıyordum. Fakat manevî olarak güçlü bir bağım yoktu.

Benim mânevî yolculuğum, İslâm’a girişimden çok önce, içimde manevî bir boşluk hissettiğim zamanlarda başladı. Meditasyonun bana iyi geleceğini düşündüğüm için yogaya başladım, daha sonra da Doğu felsefesine merak saldım. İki Budist okulunda meditasyon dersleri aldım. Böylece Budizm’le ve duyguları kontrol etme, bağlanma ve insanoğlunun geliştirebileceği istidatlarını keşif gibi Budizm öğretileri hakkında mâlûmat sahibi oldum. Öte yandan, meditasyonu sevip ilginç bulsam da içimden bir ses bunun Allah’ın varlığına ciddi bir tezat teşkil ettiğini söylüyordu ve insanoğlunun Allah’a ihtiyacı var, kendi kendine yeterli olamaz, diye düşünüyordum.

 

Bir süre sonra internette Müslüman bir Türk ile tanıştım. Bana İslâm’ı anlatmaya başladı. Üzerimde tesiri olan sözlerinden biri de şuydu: “Biz Müslümanlar günde beş defa Allah’la buluşuyoruz.” Bu cümle, beni Allah ile nasıl iletişim kurduğum hakkında düşünmeye sevk etti.

Yavaş yavaş İslâm’ın ne olduğunu öğrenmeye başlıyordum. Bu kişi, bana her gün Kur’ân’dan âyetler, dinî kitaplar, makaleler gönderiyor, İslâm’la ilgili bildiği her şeyi paylaşıyordu. Hiç İspanyolca bilmeyen birinin İspanyolca Kur’ân’dan haberdar olması beni şaşırtmıştı. Onun sayesinde her gün düzenli olarak Kur’ân’ın İspanyolca tercümesini okumaya başladım. Bana İslâm’ı doğru kaynaklardan öğrenmenin önemini anlattı ve İspanyolca ile birlikte diğer dillerde de okuyabileceğim kitapların, makalelerin olduğu Osman Nuri Topbaş’ın internet sitesini tavsiye etti.

Osman Nuri Topbaş’ın internetten ilk okuduğum kitabı; insanın arınma yolculuğunu, nefsi, Allah’ı tefekkürü ve insanın yaratılışındaki muhabbeti ele aldığı, beni derinden etkileyen “Âb-ı Hayat Katreleri” kitabı oldu.

Ezanı ve Kur’ân’ı dinlemek gönlüme doğrudan tesir etti ve bende çok özel bir enerji ve his uyandırdı.

Bu süreçte, yaşadıklarımı mukayese edebileceğim mühtedîlerin hikâyelerini araştırmaya başladım. Aynı zamanda İslâm ile ilgili bireysel bir araştırma yapmam gerektiğini de hissediyordum, çünkü İslâm’ı kendim için öğrenmek ve hissetmek istiyordum. Bu, benim Allah ile olan bağımdı.

Her geçen gün İslâm’ın şartlarını, neden bazı şeylerin yasaklanıp bazı şeylerin serbest bırakıldığını öğreniyor, keşfediyor ve kimliğimi şekillendiriyordum. Neden daha önce İslâm’ın gerçekten ne olduğunu öğrenememiştim? Birçok önyargının varlığı, medyadaki bilgi kirliliği etkiliydi bu gecikmede… Aslında İslâm ile ilgisi olmayan menfî her şey İslâm adı altında sunuluyor medya üzerinden.

Bir gün camiye gidip imama İslâm’a olan alakamdan bahsettim. O da bana İspanyolca bir Kur’ân ve İslâm’ı yeni tanıyanlara özel bazı rehber kitaplar verdi. İmam bana, İslâm’ı seçmenin tüm hayatı etkileyecek bir karar olduğunu, dinde zorlama olmadığını, davranışların ve yapılan ibadetlerin Allah için ve huşû ile olması gerektiğini anlattı.

2019 Temmuz’unda bana İslâm’ı anlatan kişinin huzurunda kelime-i şehâdet getirdim. Benim için çok özel ve farklı bir andı. Şehâdet getirdikten sonra hidâyetime vesîle olan kişi bana şunları söyledi: “Artık Müslümansın ve geçmişteki tüm günahların silindi. Şimdi diğer insanlara İslâm’ın hakîkatte ne olduğunu öğretme vakti.” Hayatımda yeni bir sayfa açılmıştı. İslâm’ı yaşam tarzım olarak tercih etmek hayatımda aldığım en iyi karardı ve hâlâ da öyle. Bunun için Allah’a şükrediyorum ve bu yolda çıktığım her basamak, edindiğim her tecrübe için çok mutluyum. Bu arayış yolculuğunda kendime bir rehber arıyordum ki; Allah rehber isteyenleri bir rehbere kavuşturuyor. Allah’ın yardımı ile hayatınızdan sizin için gerekli olmayan şeyleri çıkarıp öğrendiklerinizi adım adım tatbîk ettiğinizde hayatınızdaki dönüşüm de kademeli olarak gerçekleşiyor.

İslâm’ı gönül huzuru ve kendi arzum ile kabul etmiş olsam da çevremle olan ilişkilerimin alacağı şekil ve hayatımda meydana gelecek değişimlerle ilgili korkularım vardı. Bu sebeple ailemin bana anlayışlı davranması için çok duâ ettim ve gerçekten de tahmin ettiğimden daha iyi karşılandım.

Bir gün babaannem nasıl Müslüman olunacağını sordu bana. Kendisini sorgulamaya başlamıştı. Ona, bir kişinin samimi bir kalp ile şehâdet getirdiğinde İslâm’a girmiş olacağını ve o andan itibaren geçmiş tüm günahlarının affolunacağını söyledim. Koronavirüs pandemisinden dolayı sürekli evde olmamızın da etkisiyle Kur’ân’ı her gün okuduk ve bir sabah “Müslüman olmak istiyorum, ne yapmalıyım?” dedi. Böylece benim yanımda şehâdet getirdi. O kadar mutlu oldum ki… Aylar sonra eşi de Müslüman olmak istediğini söyledi. Birlikte İslâm’ı öğrenmeye başladılar.

İslâm’ı kabul ettiğim sırada bir tarih müzesinde rehber olarak çalışıyordum. 2020 senesinin Ocak ayında tesettüre girdim. İş hayatında bununla ilgili herhangi bir sıkıntı yaşamadım, sadece meraktan sorular yöneltiyorlardı. Bizim kültürümüze çok uzak olan bu dîni neden kabul ettiğimi anlayamıyorlardı.

2020 yılının Mart ayında, müzede bulunduğum sırada iki Türk erkek öğretmen ve bir Venezuelalı öğretmen hanım, müzeyi ziyarete geldi. İçlerinden birisi “Müslüman mısın? Venezuelalı mısın?” diye sordu. “Evet” diye cevapladım. “Türk’üm, ben de Müslümanım.” dedi ve beni gördüğüne hem mutlu oldu hem de şaşırdı. Bana, çalıştıkları derneğin adı yazılı olan bir kalem verdi. Bu dernekte Türkçe öğretilip öğretilmediğini sordum, kendi kendime Türkçe öğrenmeye çalıştığımı söyledim. “Telefon numaramı kaydet, bana mesaj gönderirsin.” dedi. Müzeye Venezuela’nın bağımsızlık kahramanının tablosuna bakmaya gelmişlerdi. Nereden satın alabileceklerini bilmiyorlardı, onlara bu konuda yardımcı olabileceğimi söyledim. Öğretmen, veda etmeden önce tanıştığımıza çok memnun olduğunu, beni hanımı ve kızı ile tanıştırmak istediğini belirtti.

Bu görüşmeden iki hafta sonra pandemi başladı. Kendisine tabloyu nerelerde bulabileceğine dair bilgi gönderirken Türkiye’ye gitmek istediğimi ve nasıl gidebileceğim konusunda yardımcı olup olamayacağını sordum. Oralara gidip İslâm’ı öğrenmek, yaşamak ve ezanı dinlemek istiyordum. Benim için araştırıp öğreneceğini söyledi.

Mesleğim hakkında bilgi aldı ve çalıştığı okulda tarih öğretmenine ihtiyaç olduğunu söyledi. Orada çalışsam nasıl olur, diye biraz düşündüm. Daha sonra onunla birlikte çalıştığı özel lisenin müdürü ile buluşup bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmenin sonunda nasıl Müslüman olduğumu ve nasıl İslâm’ı öğrendiğimi sordu. Bu olay üzerine, bana İspanyolca Kur’ân tercümesi takdim etti. İslamî bilgileri Osman Nuri Topbaş’tan öğreniyor olduğumu belirttim. Çok şaşırdı, çünkü kendisi Venezuela’da bilinen bir kişi değilmiş o sıralar. Bana Hüdayî Vakfı adında bir gönüllü kuruluşun varlığından bahsetti ve oraya danışabileceğimi söyledi.

Pandeminin ortasında, Coğrafya ve Sosyal Bilimler öğretmeni olarak okuldaki işime başlamış oldum. Türkiye hakkında görüştüğüm öğretmen, ailesi ile birlikte 2020’nin Kasım ayında İstanbul’a gitti. Oradan beni aradı ve bana iyi haberleri olduğunu söyledi. Aralık ayında Kur’ân kursuna kabul mektubum geldi. Gidişle ilgili bütün işlemleri tamamladım ve Fasl-ı Bahar Kız Kur’ân Kursu adında birçok dilde dinî eğitim veren bir okulda eğitim almak üzere 2020 Mart ayında İstanbul’a gittim. Tam da dilediğim gibi, her şeyin çok çabuk ve kolay geliştiğine çok sevinmiştim. Bana çok yardımı dokunan bu aileyle tanışmak, işimi değiştirmek, İstanbul’a gelmek… Bunlar, hiç aklımda yokken gelişen harika olaylardı.

İstanbul’a ilk geldiğimde camileri seyrediyor, ezanı dinliyor, yaşadıklarıma inanamıyordum. 2021 senesinin Mayıs ayında Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi ile tanıştım. Onunla tanışmak benim için beklenmedik bir şeydi, çok heyecanlandım. Sonrasında düzenli olarak sohbetlerine iştirak etme imkânım oldu. Sohbetleri dinlerken İslâm’ı öğrenmek için onun kitaplarını okuduğum vakitler hep hatırıma gelir.

Türkiye’de Müslüman arkadaşlarım oldu, Müslüman toplumun bir parçası olarak hissediyordum kendimi artık. İslâm’ı öğrenme yolculuğumda yoluma çıkardığı herkes için Allah’a şükrediyorum.

Şimdi İslâm’dan önceki ve sonraki hayatıma her baktığımda hayatımın en güzel ve doğru kararını verdiğime olan inancım artıyor. Tesettür, namaz, oruç gibi toplumsal yönü de olan kurallara alışmak çok zor olsa da bunların Allah’ın emri olduğunu, her birinin bir sebebi olduğunu ve yalnızca Allah rızası için yapıldığını kavradığımızda, Allah da bize kolaylık sunuyor; türlü güzellikte çıkış kapıları ve akla gelmeyecek yollar açıyor bizim için.

En sevdiğim âyetlerden biri şudur: “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.” 

 

Meryem (Mauribel) Bravo

bravo.meryem8@gmail.com

 

 1- Hz. İsa ve havarilerinin son akşam yemeğini anmak için yapılan, ekmek ve şarabın kutsandığı bir Katolik ritüeli.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir