MÜSLÜMAN OLMAK, BİR TARAFTAN BENİM ÇOK SEVDİĞİM AİLEMİ VE ARKADAŞLARIMI KAYBETMEME SEBEP OLURKEN DİĞER TARAFTAN İSE BANA ÇOK DAHA GENİŞ BİR AİLEYİ (MÜSLÜMAN TOPLUMU) NASİP ETTİ. ALLAH BENİM KIRIK KALBİMİ VE YARALI GÖNLÜMÜ BU VESÎLEYLE TEDAVİ ETTİ. RABBİM BANA DAHA PEK ÇOK LÜTUFTA BULUNDU.
MARIAM FELICITY KYELURE*
Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh.
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de; “…Allah kimi dilerse yoldan saptırır ve kimi dilerse hidâyete erdirir…” (İbrahim, 4) buyuruyor. Elhamdülillâh ki ben de bu âyete örnek teşkil eden biriyim.
Hristiyan bir ailede doğdum. Babam Katolik, annem ise Pentecostal (paskalya pazarcısı). Ailem aktif bir İncil ressamı ve aynı zamanda Hristiyan bir evanjelist olmam için gayret ediyordu. Kendi kilisemde çok aktiftim. İlâhi okuyan bir grubun mensubuydum.
Hristiyanlığı çok seviyordum. Ancak kafamda Hristiyanların ibadetleri esnasındaki şeylerle ilgili olarak, özellikle de babaoğul-kutsal ruh üçlemesi hakkında pek çok soru vardı. Sübhânallah, daha o zamanlarda bile yanlış yolda olduğumu hissediyor ve bazen kendi içime dönüp ağlayacak gibi oluyordum.
Medyanın İslâm’ı bize aktarma şeklinden dolayı, Müslüman olmayı asla aklımdan geçirmemiştim. Birçok Hristiyan, İslâm hakkında hiçbir eser, yazı vs. okumamasına rağmen yüce dînimize dair pek çok yanlış fikre sahiptir.
Babam bizleri yetiştirirken bize çok sert, despot ve kuralcı davrandı. Öyle ki bizim toplumumuzda Müslümanların Tanrı’ya değil de -hâşâ- Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e taptığı şeklinde câhilâne bir görüşe inanıldığı için, babam Müslüman çocuklarla yalnız kalmamızı, onlarla oynamamızı dahi yasaklamıştı. Çünkü çoğu Hristiyan, Müslümanların Cehennem’e gideceğine ve İslâm’ın da bir terör dîni olduğuna inanmaktadır.
İlk kez 15 yaşımdayken, -elhamdulillâh-, Allah Teâlâ’nın 99 isminin güzel manaları vasıtasıyla İslâm’la tanıştım. Sübhânallah, bu kadar güzelliğin hayatta var olduğuna dahî inanamamıştım.
Tam da bu noktada aklıma bir soru geldi: “Eğer bu kadar güzel isimler Allâh’a ait ise, neden Müslümanlar Hristiyanlara bundan bahsetmiyorlardı?”
Bu isimler kalbime nüfuz etti. İngilizce olarak bu isimlerin mânâlarını okumak, âdeta kalbimi eritti ve gözyaşlarımı tutamadım. Kalbimde bir sükûnet, rahatlama ve ferahlık hissettim.
Bütün bunları okumama karşın, Müslüman olmak aklımdan geçmemişti. Çünkü İslâm dîni benim ailemde bir tabu idi ve Müslüman olursam beni kimse kabul etmezdi.
İslâm’la tanışmama diğer bir vesile ise Fatiha Sûresi oldu. Dalâlete düşenler, yani hak dinden saparak bâtıla sürüklenenler ile ilgili âyet beni çok etkiledi. Bu noktada zihnimde İslâm’la alâkalı birçok soru oluştu. Bundan dolayı kendimi saklamak kaydıyla Müslümanların arasına girip İslâmî kitaplar temin etmeye karar verdim. Elhamdülillâh, çok sayıda kitap temin ettim ve aklımdaki birçok sorunun cevaplarını buldum.
15 yaşımda “tevhîd inancı”nı anlamaya çalışıyordum. Zamanla İslâm, âdeta aldığım nefes ve damarlarımda dolaşan kan hâline geldi. Artık yegâne hak dîn olan İslâm’ın güzellik ve câzibesine karşı ilgisiz kalamıyordum. Her gece rüyamda kendimi Müslümanlarla birlikte ya haccederken ya da namaz kılarken görüyordum. Ne zaman ezân-ı Muhammedî’yi duysam, gayr-i irâdî olarak bütün vücudum titriyor ve hasret dolu gözyaşlarıyla ağlıyordum. Kalbim artık sadece İslâm için atıyordu. Fakat bir taraftan da korkuyordum. Çünkü yalnızdım. Müslüman olmakla alâkalı kararım, beni ürkütüyordu.
Nitekim korktuklarım da başıma geldi. İslâm uğruna bedel ödemek zorunda kaldım: Aç bırakıldım, dövüldüm, işkence gördüm. Küçük yaşta olmama rağmen, sadece Müslüman olmak istediğimi söylediğim için ailem bana en büyük düşman oldu. Benim Müslüman olmamam için her yolu denediler, her şeyi yaptılar ama -şükürler olsun ki- Yüce Allâh’ın doğru yolundan beni döndüremediler. Bütün işkence ve cezalandırmalara rağmen, 15 yaşımda, 2010 senesinin Ramazan ayında kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldum. Müslüman olduktan sonra babam beni reddetti. Artık ailesinin bir ferdi olmadığımı, benim gibi bir kızı bulunmadığını söyledi.
Evden atılmıştım. Çok ağladım. Yalnızdım. Birisinin beni kucaklamasına, Allâh’ın benimle olduğunu söylemesine çok ihtiyacım vardı. Artık ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilemiyordum. Okula nasıl gideceğimi, ne yiyip nerede yaşayacağımı düşünüyordum.
2010’dan 2019’a kadar çok çetin ve çileli bir yolculuk oldu. Ama –hamdolsun ki- Yüce Allah bana çokça lütufta bulundu.
Şehâdet getirdikten sonra, İslâmî kaynaklardan dînimi lâyıkıyla öğrenmem gerektiğini düşündüm ve birçok kitap okudum. Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin kalplere dokunan ve hayatımı yeniden şekillendiren kitaplarıyla da bu vesîleyle karşılaştım. Çok defa onun kitaplarını okuyarak sabahladığım oldu. Hâlen de onun kitaplarından okuduklarımı çevremdeki hanımlarla paylaşmaya gayret ediyorum. Onu çok seviyorum. Bir gün kendisiyle karşılaşabilmek için Allâh’a duâ ediyorum. İslâm’la alâkalı bilgilerimin neredeyse yarısını ondan öğrendim diyebilirim.
Son Nefes, Hz. Muhammed Mustafa, Öyle bir Rahmet Ki adlı eserleri, beni en çok etkileyenlerden… Sanıyorum eserlerinin hepsini okumuşumdur. Öyle ki, zaman zaman internet sitesini kontrol edip yeni bir kitabı çıkmış mı diye merakla bakarım. Allah ondan râzı olsun.
Müslüman olmak, bir taraftan benim çok sevdiğim ailemi ve arkadaşlarımı kaybetmeme sebep olurken diğer taraftan ise bana çok daha geniş bir aileyi (Müslüman toplumu) nasip etti. Allah benim kırık kalbimi ve yaralı gönlümü bu vesîleyle tedavi etti. Rabbim bana daha pek çok lütufta bulundu.
Benim hikâyem çok uzun, bunların hepsini ifade edemiyorum. Yüce Allâh’a duam; bütün ümmeti, rahmet, mağfiret ve Cennet’iyle mükâfatlandırsın. Âmîn!..
Dipnot: * Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Hukuk Fakültesi